Pakistan Büyükelçi Syrus Sajjad Qazi’nin ESAM’nde “Güney Asya’da Barış ve İstikrar” konulu konuşması, 13 Mart 2019

Büyükelçi Syrus Sajjad Qazi’nin Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi’nde (ESAM) “Güney Asya’da Barış ve İstikrar” konulu konuşması, 13 Mart 2019 
Baylar ve Bayanlar, 
Davetiniz için teşekkür ederim ve ayrıca buradaki tüm saygıdeğer konuklara saygılarımı sunarım. 
ESAM Başkanı Sayın Recai Kutan’a “Güney Asya’da Barış ve İstikrar” konulu bu toplantıyı düzenlediği için teşekkür etmek isterim
Bu olay bölgedeki son gelişmeler göz önüne alındığında hem tam yerinde hem de konuyla alakalı olmuştur.  
Baylar ve Bayanlar, 
Konuşmamda, Güney Asya’da barış ve istikrar meselesine üç kısımda yaklaşmaya çalışacağım. 
İlk olarak, Güney Asya’da şu andaki gerilimleri size anlatacağım, şunu belirteceğim ki, bu olaylar beklenmedik olaylar olmadığı gibi bir kez daha tekrarlanmayacak olaylar değildir.  
Bunun ardından, son olayların Güney Asya’daki barış ve istikrar üzerindeki etkisini değerlendirirken, bu olayları içeren dinamikler üzerindeki görüş açılarımı sizlerle paylaşacağım. 
Son olarak, Pakistan Başbakanının Güney Asya’da kalıcı barış ve istikrar hakkındaki vizyonunun altını çizeceğim ve bu krizin uzlaşma ve anlayışın kapılarını açtığını iddia ederek konuyu kapatacağım – tabii ki tüm gerçeklerle yüzleşmek için isteğimiz ve irademiz olduğunu varsayarak.    
Bayanlar ve baylar, 
Bugün, Güney Asya’da yaşayan yaklaşık 1.5 milyar insan halen Güney Asya’da gerçekleşmesi beklenen olası bir çatışmanın gölgesi altında yaşamaktadır.  
Ancak, kolonileşme sonrası alt kıtanın tarihiyle ve Hindistan’daki son siyasi gelişmelere aşina olan birisi için bu bir sürpriz değildir.  
Bu bölge devamlı olarak savaşın eşiğine gelmiştir ve çözülmemiş Cammu ve Keşmir anlaşmazlığı nedeniyle bu eşiği birkaç kez geçmiştir. 
Bu anlaşmazlık canlı bir gerçektir ve bu nedenle Cammu ve Keşmir’deki Hint işgali ve Keşmirlilerin kendi kaderlerini belirleme haklarının reddedilmesi de bu gerçekliğe dahildir.   
Bu anlaşmazlık BM Güvenlik Konseyi kararlarına ve Keşmirlilerin isteklerine göre adil bir şekilde çözülemezse, Güney Asya’da barış elde edilemez.  
Şu geçen son yıllar şüphesiz bize göstermiştir ki, Hindistan bu gerçekleri güç kullanarak toprağın altına gömmeye çalıştıkça ve terörizm iddiasında bulundukça, Cammu ve Keşmir’de ve dünyada daha da fazla yankı uyandıracaktır.  
Bu anlaşmazlığı çözmek için varılmış olan küresel görüş birliği ve Hint işgali altındaki Keşmirlilere yapılan baskıların sona erdirilmesi için yapılan çağrılar doruk noktasına ulaşmaktadır – BM, İİT ve diğer insan hakları kuruluşları raporlarının da gösterdiği gibi. 
Güney Asya’da barışı sağlamak bölgedeki çatışmaların temel sebeplerine değinmek için cesaret ve dürüstlük gerektirir.  
Bölgemizdeki bazı ülkeler bu gerçeği en katı biçimiyle ele almadıkça, bölgemiz bir krizden diğerine yuvarlanmaya devam edecektir – bu da iki nükleer silahlı komşu ülkenin düşünmek bile istemediği bir şeydir.    
Bayanlar ve baylar, 
Şimdi konuşmamın bir sonraki kısmına geliyorum – yani gelişen son olaylar ve bu son olayların altında yatan dinamikler. 
Şunu anlamamız önemlidir ki, Hindistan ve Pakistan arasında tırmanan son gerilimin kökenleri sadece on yıllardır devam eden eski ve çözülmemiş Cammu ve Keşmir anlaşmazlığına ve kendi kaderlerini belirleme hakkını isteyen Keşmirliler üzerindeki Hint baskısına değil ama şu andaki Hint hükümetinin bakış açısına ve siyasetine de dayanmaktadır.  Sadece birkaç hafta sonra yapılacak olan seçimler burada ek bir faktördür.  
Bu seçim kampanyası aslında özellikle Hindistan’daki Müslümanların ve Keşmirlilerin rahatsız edilmesi ve baskı altına alınması için iyi düzenlenmiş bir stratejinin uygulanmasından ibarettir.  
Müslümanların sadece inek kestikleri için linç edilmesinden tutun da Keşmirlilerin kendi kaderlerini belirleme haklarını istedikleri için katledilmelerine kadar, bu strateji sadece seçim zaferi için değil ama aynı zamanda Müslümanların büyük oranda rahatsız edilmesi için şövenlikten, yabancı düşmanlığından ve savaş çılgınlığından faydalanma amacını taşımaktadır.  
Kısa bir süre önce, bu kampanyanın mimarları Hindistan’daki Babri Camisini yıktılar – Şimdi de bir zamanlar bu camide dua edenlerin iradesini yıkmak istiyorlar.  
Pulwama olayının hemen ardından, Hindistan’daki Keşmirlileri ve Müslümanları hedef alan birçok olay gerçekleştirilmiştir.  
Keşmirli liderler parmaklıkların arkasındadır.  Hindistan aynı zamanda en son Cemaat-i İslamiyi mesnetsiz suçlamalarla yasaklamıştır. 
Hindistan2daki Müslümanlar korkunun ve ayrımcılığın gölgesi altında yaşamaya devam ediyor.  
Bu endişeler en son Cenevre’de düzenlenen BM İnsan Hakları Konseyinin 40. oturumunda BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri tarafından açıkça dile getirilmiştir.  
Nefretin, yabancı düşmanlığının, İslamofobinin ve anti-Pakistancı söylemlerin baskısı altında kazanılan bir seçim bu olumsuz güçlerin yapıtaşları ve tuğlalarıyla örülmüş bir hükümetin kurulmasıyla sonuçlanacaktır.    
Bu nefret söylemleri Güney Asya’nın geleceği için hiç iyi olmayacaktır.  
Bayanlar ve Baylar, 
14 Şubat 2019 Pulwama saldırısının kendisine mahsus kökenleri vardır, yerel patlayıcıların ve araçların kullanımı da buna dahildir. 
Bu saldırı Hint İşgalindeki Cammu ve Keşmir bölgesine mensup bir Keşmirli olan Adil Ahmad Dar tarafından gerçekleştirilmiştir, kendisi olay yerinden sadece birkaç kilometre ötede yaşıyordu.
Hiçbir kanıtı paylaşmaksızın, Hindistan Pakistan’a karşı bir suçlama kampanyası başlattı, saldırgan bir söylem ve savaş tehditleri savurarak. 
Pakistan Başbakanı İmran Han Pakistan’ın bölgede barış isteklerini yineledi ve Hindistan’dan gelecek sağlam kanıtlara dayalı olarak açılacak herhangi bir soruşturmada işbirliği teklifinde bulundu. 
Ancak, kanıtları paylaşmak veya bölgesel barış ve güvenlik için Pakistan Başbakanının diyalog ve işbirliği çağrılarını reddeden Hindistan, 27 Şubat 2019’da BM Kuruluş Sözleşmesini ve uluslararası hukuku ihlal ederek Pakistan toprakları üzerinde kanunsuz güç kullanımında bulundu.
Bu eylem sadece yaklaşan seçimler öncesi yerel seçmenleri etkilemek ve her zamankinden daha güçlü olan Keşmirlileri kendi kaderlerini belirleme mücadelesinden uzak tutmak amacını taşıyordu. 
Ancak bu hissiz ve çok sorumsuzca davranış bütün bölgeyi bir savaşın eşiğine getirdi. 
Pakistan’ın bu durumda sadece kendisini savunmaktan başka bir seçeneği yoktu, biz de öyle yaptık, sınırlarımız içerisinde ve uluslararası kanunlara bağlı kalarak. 
Hindistan Pakistan’ın bağımsızlığını bir kez daha ihlal ettiği zaman, Pakistan iki hint savaş uçağını düşürdü ve bir pilotunu esir aldı. 
Hindistan’ın gerilimi tırmandırmasına rağmen, Pakistan Başbakanı bir kez daha barışın yolunu izledi.
Bir barış jesti olarak esir Hintli pilotu ülkesine geri gönderdi. 
Pakistan’ın bu adımı bütün uluslararası topluluk tarafından övgüyle karşılandı, sadece Hint Hükümeti bunun dışındaydı.
Hindistan saldırgan bir ses tonu kullanmaya devam ediyor, seçim kazancı için yerel olarak savaş çılgınlığını kamçılamaya devam ederek. 
Bu krizi tırmandırmakta Delhi’deki kimin çıkarının olduğunu görmek çok zor değil. 
Tabii ki, Güney Asya halkının çıkarı değil. 
Bayanlar ve Baylar, 
Ağustos 2018’de Pakistan halkı değişim için yeni bir demokratik hükümeti iş başına getirdi – hem yerel olarak hem de bölgemiz içerisinde ve ötesinde. 
Bu seçimlerden hemen sonra, yeni hükümet Hindistan’la ilişkilerin normalleştirilmesi için isteklerini ifade etti.  Başbakan İmran Han Hindistan’ın barış için atacağı “tek bir adım” karşısında “iki adım” birden atma niyetlerini açıkladı.  
Bu son kriz ispat etmiştir ki, Pakistan Başbakanı bu sözlerini barış için anlamlı adımlara dönüştürmek istemektedir.  
Kendisinin kriz sırasındaki liderliği, Güney Asya’da yaşayan insanlığın beşte biri nüfusunun geleceği için cesur siyasi kararlar almak arzusunu herkese göstermiştir.  
Bu bölgenin liderliğe ihtiyacı vardır – şöven milliyetçiliğe değil.    
Bayanlar ve Baylar, 
Güney Asya’da barışın ve istikrarın geleceğini belirleyecek olan şey, komşumuzun siyasi iradesinin dar seçim politikalarının üzerine çıkması ve Pakistan Başbakanı tarafından ortaya konulan barış vizyonuna yanıt vermesidir.    
Problemi dışlamak yerine, Hindistan’ın kendi içindeki sistematik baskılara, kurumsallaşmış zalimliklere ve Keşmirlilerin kendi kaderlerini belirleme haklarını reddetmesine bakacak cesarete ihtiyacı vardır.  
BM Güvenlik Konseyi kararlarına ve Keşmir halkının isteklerine dayalı olarak Keşmir anlaşmazlığı adil bir şekilde çözülmeden, Güney Asya’da kalıcı bir barış sağlanamaz. 
Ve bu sona ulaşmak için diyalogdan başka bir yol yoktur. 
Şimdi Hindistan için bu gerçekle yüzleşme zamanıdır. 

No comments:

Post a Comment