Three cultures in one village: Saidpor

Three cultures in one village: Saidpor
Three cultures in one village: Saidpor

Built in the beginning of 16th century by the Mughal Empire (Babur) the village was named after the founder Gakarli Sadi Han and called Saidpor.

The Pakistani capital Islamabad is known to be a center of multiculturalism where people from different ethnic and religious backgrounds live in peaceful coexistence. Saidpor, a village in the region, built on piedmont of the Margala hills, represents a prototype of multiculturalism and receives thousands of tourists every year.
Built in the beginning of 16th century by the Mughal Empire (Babur) the village was named after the founder Gakarli Sadi Han and called Saidpor.
In this little village, visitors can find traces of several civilizations including Gandara, Greek, Babur and Ashoka throughits unique historical artifacts and ruins. Especially at dawn and sunset, the landscape of traditional homes give the impression that one has traveled back in time. With a project strated in 2006, old houses were restored in an attempt to unearth the village's rich history.
Attractive wood handcrafts on doors, windows and signs belonging to various cultures transform the village into a art gallery. Juxtaposed to a mosque at the center of the village, temples of Hindus and Sikhs offer a peaceful portrait of the coexistence of different cultures. While the Sikh temple is closed for visitors, visitors are allowed to go into the Hindu temple
Temple turned to orphanage
The Hindu and Sikh population in the village were forced to immigrate in 1947 when the population exchange was carried out after Pakistan's independence from India. For this reason, only Hindu tourists pray in the temple. Between the two temples, another historical building attracts attention with its magnificent architecture. This was used as a Hindu orphanage and later turned into a school. Today it is used as a museum.

As one of the indispensible parts of a village tour, traditional cuisine is offered by the restaurants in the yard in front of the temples and orphanage. Combined with historical structures, different cultures and traditional cuisine, mystic music and spice smells generate an exotic atmosphere.
Suheyl Shezad is among those who were amazed with this striking environment. Shezad said "In my last video clip, I am trying to reflect all aspects of a love story and I think here is the most suitable place for shooting it. We travelled many places but finally concede Saidpor because we need a place giving strong messages. As you may see the view is amazing here."
OMER MUSA TARGAL - KUZEY NEWS AGENCY
Courtesy: World Bulletin

Türkiye, Pakistan ve Afganistan dostluğu - Aslan Balcı - Time Turk

Pakistan ve Afganistan halklarıyla beraber Türkiye’yi karşılık olmaksızın seven, her koşulda Türkiye’nin yanında yer alan iki dost ve kardeştir. Aslında bu ülkelerin yanında olan bir başka Güney Asya ülkesi var. Bangladeş.
Ama üzülerek ifade etmeliyim ki Bangladeş devletinin başında şimdilik bulunan Şeyh Hasinadenilen hain hem ülkesini, halkını ve hem de dostlarını kendi koltuk hırsı uğruna kaybetti.  Eski sömürgesi Hindistan’ın emrine giren Hasina babasının intikamını almak için ülkenin en entelektüel ve okumuş elit tabakadaki liderleri hukuksuz bir şekilde idam ettirerek ülkesini ve halkını iç savaşın eşiğine getirmiştir.
Ülkenin kurucusu olan babası gibi karanlık ve kötü bir politik mirasa sahip olan Hasina her ne kadarTürkiye karşıtı bir durum sergilemiş olsa da Bangladeş halkının Türkiye aşığı ve sevdalısı olduğunu belirtmekte yarar vardır.
 Güney Asya’daki bu 3 kardeş ve dost devletlerarasında bazı sorunlar var. Ama bu sorunlar çözümlenmeyecek ve çok karmaşık sorunlar değil. Geneline yakını emperyalist güçlerin ektiklerifitne tohumlarından kaynaklanıyor. Fotoğrafı net gören ve iyi okuyabilen Türkiye aralarındakiproblemleri çözmek için devreye girdi. Nispeten başarılı oldu. Ama tam anlamı ile “her şey rayına girdi” diyemeyiz.
Her iki ülke arasında temel sorun bölgesel güvenlik, istikrar ve Taliban Örgütü’dür. Bu örgüt çıktıktan sonra sadece Afganistan değil Pakistan’da çok zarar gördü. Her iki ülke de enerjisini bu örgüt yüzünden kaybetti. Kaybetmeye de devam ediyor.
Taliban örgütü hem Afganistan’da hem de aynı isimle Pakistan’da faaliyet gösteriyor. Geçenlerde Pakistan kendi ülkesindeki örgüt ile masaya oturdu prensipte anlaştılar. Ama bu tür örgütler ve kişilerle tam anlamı ile anlaşmanın sağlanamayacağını sizlerde tahmin edersiniz. Yani, ihtiyatlı davranmak lazım.
Afganistan devlet başkanı Hamit Karzai’da kendi ülkesindeki Taliban örgütü ile üstü kapalı da olsa görüşme yapıyor. İyi de yapıyor. Çünkü bu örgüt, ister beğenin ister beğenmeyin halk nezdindeetkinliği ve temeli olan bir örgüttür. Ancak aynisini Pakistan Taliban’i için söyleyemeyiz. Pakistan Taliban’i sadece Afganistan sınır boyunda daha çok Peştun asıllı kabile bölgelerde yaygındır. Ülkenin diğer insanları Taliban ile ilişkisi yoktur.  
 Tehrik-i Taliban Pakistan (TTP) bir hiç uğruna diyebileceğimiz sudan sebeplerle yaklaşık 15 bininsanın ölümüne sebebiyet verdi. Gerek Pakistan Ordusu ve gerekse Taliban savaşçıları Müslüman olmalarına rağmen çok basit problemler yüzünden birbirleri ile savaştı. Ama yeni seçilen Nevaz Şerif hem deneyimli hem de akıllı bir politikacı olduğu için derin devletin ve Emperyalistlerin oyununu bozmak için TTP ile anlaşma sağladı ve ateşkes ilan edildi. İnşallah bir daha silahlar ateşlenmez. Bu topraklarda barış ve huzur hâkim olur.

Nevaz Şerif Pakistan Taliban’ini barışa ikna etti  
ABD Pakistan’ı yok etmek için adeta yemin etti. Onun için devamlı olarak Pakistan’ın güvenliğinitehlikeye atıyor. Nevaz Şerif 2013 yılında seçilince ilk işlerinden biri TTP ile anlaşma sağlamak oldu. O zaman örgütün lideri olan Hikmetullah Mesud ile anlaşma sağlandı. Ancak büyük şeytan ABDinsansız hava uçakları ile Mesud’un yerini tespit etti ve öldürdü. Bu kez ateşkes bozuldu ve Pakistan devleti ile yeniden savaşmaya başladılar. Oysa Mesud’u Pakistan öldürmedi veya öldürtmedi. ABD katletti.  Neden ABD ile değil de Pakistan ile savaşa girdiklerini anlamak mümkün değil.
Pakistan ordusu yıllarca kabile bölgesindeki şiddet olaylarını bastıramamıştır. Onun için kabile bölgesinin yönetimi kabile reislerine bırakmıştır. Paraçinar ve Veziristan bölgelerine son zamanlarda Pakistan ordusu birkaç kez başarılı operasyon gerçekleştirdiği için TTP yöneticileri detekrar anlaşma masasına oturmak zorunda kaldı.
Bizdeki derin veya çukur devlet yapısı ile sapık Fethullahçı Paralel yapı gibi insanlıktan nasbını alamamış güçler nasıl ki PKK terör örgütü ile anlaşma sağlanmasını istemiyorsa aynı “man kafalar” Pakistan’ının da Taliban ile barış yapmasını istemiyor. Çatışma ve iç kargaşadan insanlar ölecek ama onların pis ve süfli örgütleri menfaat sağlayacak. Bu hainler sadece bizde değil Afganistan ve Pakistan gibi kardeş devletlerde de mevcut.
Ancak TTP ile barış imzalansa da tam anlamı ile tatbik etmek biraz zor olacak. Çünkü bu tam anlamı ile bir örgüt değil, değişik kabilelerinin bir araya gelerek Pakistan ordu birlikleri ile savaşan gruplardır. Her bir kabilenin çıkarı ve amacı farklıdır. Yanı her an için barışın bozulma ihtimali olsa da yine de anlaşmanın sağlanmış olması bir başarıdır.

Afganistan Taliban’ı ise daha güçlü ve toplumda karşılığı olan bir örgüttür. Kabile mantığı ile değil adeta devlet gibi hareket ediyor. Bu örgüt de Peştunlar tarafından kurulan ve Ruslara karşı Cihad etmek amacı ile Pakistan’da okuyan öğrencilerin oluşturduğu bir hareketti. Bu örgütün tüm lider kadrosu Pakistan’daki dini medreselerde eğitim aldı. Afganistan devletini ele geçirincePakistan’daki bazı arkadaşları kendilerine destek vermek için Afganistan’a gelmişti. Kısa zaman sonra bu grup Arap Vahhabi- Selefi eğilimli kişilerin telkinleri ile kendi halkı ile savaşmaya başladı.

Afganistan Taliban’i barışa katkı sunacak mı?
Bir ümit olarak görünen Taliban hareketi Ruslardan daha beter olunca eski mücahidler birbirleri ile savaşmak zorunda kaldı. Hatta bu grup ülkenin ünlü kahramanı Ahmet Şah Mesud gibi bir komutanı Arap teröristler vasıtası ile şehid ettirince ülke içende güvenilmeyen ve korkulan bir örgüt oldu.
Usama Bin Ladin ile örgütün lideri olan Molla Ömer arasındaki dostluk ve hısımlık nedeni ile Taliban adeta el-Kaide denilen örgüt ile özdeş oldu. ABD’deki 11 Eylül olayları bahane edilerek Afganistan’ın ABD tarafından işgal edilmesine (2002’de) vesile olan Taliban kullanıldığını geç de olsa anladı ama koca ülke işgal edildi. ABD ve beraberindeki diğer NATO işgalci ülkelerinin çapulcu askerleri Sovyetleri mumla arattı.  Başta çocuklar, kadınlar, yetişkinler ve yaşlılar olmak üzeresistematik işkence, cinsel istismar ve katliama uğradılar. Sapık ordu askerleri her türlü sadistçepisliği yaptıktan sonra kurbanlarını yakıyor ve bu vahşeti de kameraya çekerek iyi bir iş yapmış gibi canı dostları ile paylaşıyor.      
Taliban’da bu işgalden dersini aldı. Emperyalistler tüm değerleri ayaklar altına alarak camilerikundaklamakla kalmayıp Kur’an-ı Kerimlere idrar yapmaları ve İslam dinine savaş açmış olmaları işgale karşı direnen halkla tekrar kaynaşma yolunu buldu. Böylece eskisi gibi olmasa da nispeten kendine bir yer buldu.
Bunu gören Karzai Taliban ile görüşmeye ve yönetimde yer almaları için davette bulundu. ABD 2014’de ülkeyi terk etmeden Taliban ile anlaşmak isteyen Karzai hem ülkesi için hem de kendisi için tek çıkar yolunun Taliban ile anlaşmak olduğunu iyi biliyor.
Her iki devlet de birbirlerini kendi ülkelerindeki Taliban örgütlerine destek vermek ve içişlerinekarışmakla suçluyor. Bundan dolayı da her iki devlet birbirleri ile adeta kanlı bıçaklı oldu. Oysa Pakistan olmasaydı Sovyetler Birliği Afganistan’ı pençesine çoktan almış ve tüm direnenlerikatletmiş olurdu. Merhum Ziya Ul- Hak yönetimindeki Pakistan’ın onayı ile Afgan mücahidlerine giden yardımlarla koca SSCB’yı yenmeyi becerebildiler. Şimdi aynı insanların Pakistan’ı düşman olarak görmeleri ancak emperyalist şeytanların işi olduğunu bilseler de “ama” ile başlayan cümleler kurulmaya başlayınca fitnenin önü kesilemiyor.

Türkiye barışın sağlanması için uğraşıyor
Türkiye’nin arabuluculuğu ile ülkeler arasındaki bilgi akışının doğrudan sağlanması, istihbaratpaylaşımı, eğitim ve finansman akışlarının engellenmemesi, ülkelerinde terörist unsurlarınbarındırılmaması gibi konularda anlaşma sağlandı. Afganistan'da 2014’de yapılacak olancumhurbaşkanlığı seçim sürecinin sorunsuz ve başarılı olması için her iki tarafında gayret göstermesi, ekonomi ve siyasi ilişkilerin tekrar başlaması da karara bağlandı.
Aslında arabulucuya gerek olmadan bunların yapılması gerekirdi. Ama dedik ya ortaya paralel çapulcu yapılar çıkınca ülkelerinin menfaatleri yerine yabancı emperyalistlerin amaç ve gayeleri uğruna düşmanlık pompaladılar. Sonuç ortada.
İşgalci ABD ve NATO yakında Afganistan’dan sözde çekilecek ama Irak’ta olduğu gibi, gerek kendi “Yankee” CIA ajanlarıyla ve gerekse özel güvenlik şirketi "Blackwater” gibi katil ve ayyaşları ile kontrolü elinde tutacak. Ülke ’deki tüm üslerin kendisine devredilmesini istiyor. Büyük şeytanABD güvenlik anlaşması için Karzai’yı zorluyor. O da, “NATO ülkede güvenliği sağlamadan neyin anlaşmasını yapacağız?” diyor. ABD Afganistan’a gözyaşı, katliam ve vahşetten başka bir şey getirmedi. Masum halk pazarlarda, sokaklarda, düğünlerde ve evlerinde uyurken katledildi.
Bu zülüm ve işkenceler unutulacak cinsten değil. Şunu unutmamak gerekir bir yere işgal güçleri özellikle de ABD ve Fransa girerse o yerde barış ve huzurdan söz edilemez. Bir de bu işgal güçleri çıkarı olmadan hiçbir yere kalkıp gitmezler. Bunların insan hakları, adalet veya barış gibi bir dertleri olmaz. Barışın önündeki en büyük engel kendileridir.
İşgal güçlerinin Afganistan’dan resmi olarak çekilmesi ile ortada bir boşluk olacak. Türkiye bunu şimdiden görerek her iki kardeş ülke arasında sorun çıkmaması için şimdiden tedbir almaya yönelik çalışma yapması kardeşliğin bir göstergesidir. Ama barışın sağlanması için taraflarında buna katkı sağlamaları gerekir. Yoksa CIA ve diğer paralel ajanlar bu ülkeleri savaşın eşiğine çok erken getirir.
‘Zindabad’ Türkiye, Pakistan ve Afganistan dostluğu!
Courtesy: Time Turk

Navaz Şerif Türk İş Adamlarıyla Görüştü

Pakistan Başbakanı Muhammed Navaz Şerif üst düzey Türk iş adamları ve yatırımcıları ile görüştü.
Pakistan Başbakanı Muhammed Navaz Şerif İstanbul'da ileri gelen Türk iş gruplarının başkanları / CEO'larıyla toplantı yaptı.
Pakistan Büyükelçiliği Basın Ataşesi Abdul Akbar  tarafından yapılan açıklamaya göre, Pakistan Başbakanı Şerif, Pakistan ekonomisi hakkında Türk işadamlarını bilgilendirdi yatırım yapmaya davet etti.
Yatırım yapmak isteyen iş adamlarına tam destek ve maksimum kolaylaştırma güvencesi veren Şerif, Türk işadamları  ve yatırımcılarını Pakistan'a yatırım ve proje geliştirme ortağı olmaya çağırdı.
Başbakan Muhammed Navaz Şerif, "Pakistan Hükümeti olarak, % 6 ve üstünde enerji, altyapı, düşük maliyetli konut, belediye hizmetleri, tarıma dayalı sanayi, bilgi teknolojisi, tekstil gibi alanlarda yatırım planlıyor," dedi.
Koç Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, Nurol Grubu Başkan Yardımcısı Oğuz Çarmıklı,  GAMA Holding Başkan Yardımcısı  ve CEO'su Hakan Ozman, Limak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Nehat Özdemir, IC Holding Başkanı İbrahim Cecin, STFA Başkanı Alp Yalçın Taşkent, Albayrak Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Albayrak, Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Zorlu, ATA Holding Başkanı Korhan Kurdoglu, Ciner Grubu Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO'su Turgay Ciner, Başbakan Muhammed Navaz Şerif ile görüşen Türk firmaları yetkilileri arasında yer aldı.
Başbakan Navaz Şerif Pakistan'da yatırımı kolaylaştıracağını ve Pakistanlı iş adamlarını özel sektör ile ortaklık için teşvik edeceğini açıkladı.
Şerif, "Türk şirketlerinin elektrik santralleri kurması için her türlü destek verilecektir. Limak grubu ile rüzgar enerjisi yatırımı için ön koşulları tamamladık" dedi.
Koç grubu'nun, elektrikli ev aletleri imalatı, süt geliştirme ve otobüs üretiminde yatırım yapmaya, Nurol Grup'un Dasu Hidroelektrik Projesi, Lahor-Karaçi Otoyolu ve coalbased hidroelektrik projelerine   ilgi gösterdiği belirtildi.
Pakistan Başbakanı Şerif, bu projelerin teknik incelemelerinin sonuçlandırılmasını beklediklerini ve yatırımların korunacağını söyledi.
Courtesy: Turkiye Haber Ajansihttp://www.turkiyehaberajansi.com/haberdetay/77196/Navaz-Serif-Turk-Is-Adamlariyla-Gorustu


NATO’s withdrawal from Afghanistan should not risk security: Pakistan PM

NATO’s withdrawal from Afghanistan should not risk security: Pakistan PM
Hurriyet Daily News
by Serkan Demirtaş

Pakistan’s Prime Minister Muhammad Nawaz Sharif has described 2014 as a defining year in Afghanistan’s history and emphasized the need for preserving regional peace and security, as NATO/ISAF troops draw down from Afghanistan before the end of this year. 

“We hope the drawdown will be managed while preserving regional peace and security. Pakistan also wishes Afghanistan every success in drawing a path for sustainable peace,” Pakistani Prime Minister Muhammad Nawaz Sharif told the Hürriyet Daily News in a written interview ahead of the Turkey-Pakistan-Afghanistan Trilateral Summit that is set to take place in Ankara today. 

Here are Prime Minister Sharif’s answers to questions from the Daily News on both the summit and bilateral relations between Turkey and Pakistan: 

What will be the main topics of the 8th trilateral summit and what results do you expect out of this reunion of the three leaders in Ankara? As this meeting comes in the run-up to Afghanistan’s presidential elections, how do you think this summit will contribute to the building of Afghanistan’s stability?
This is a defining year in Afghanistan’s history. As such, this summit’s focus on “sustainable peace in the heart of Asia” is very timely. We wish Afghanistan success with their upcoming elections as well as in their security and economic transitions. We appreciate Turkey’s continued support for promoting regional peace and stability. In this context, the Pakistan-Afghanistan-Turkey Trilateral process provides a useful platform. We hope this summit will also contribute to our collective endeavors for peace, stability and socio-economic development in Afghanistan. Given Turkey’s close ties to Afghanistan and Pakistan, we hope it will continue to play an important role.

The 7th Trilateral Meeting was focused on cooperation in the fight against terrorism in an effort to increase border security, intelligence sharing and other security-oriented measures. To what extent have these measures been realized and brought about concrete results?
I am happy to note that considerable progress has been made since the 7th summit. Our trilateral cooperation in counter-terrorism and security areas is an ongoing effort. All three countries have an interest and a stake in it. Among others, tripartite military exercises were conducted recently aimed at counter-terrorism. Similarly, under the Istanbul Forum, the three chambers of commerce have met and explored business prospects. We anticipate that this useful cooperation will continue.

2014 will mark another historic moment for Afghanistan with the withdrawal of NATO. Is Pakistan concerned that the withdrawal could cause more security problems? Do you think Turkey and Pakistan could play a role in compensating a possible security deficit in Afghanistan?
Peace and stability in Afghanistan has a direct bearing on Pakistan. We support a sovereign, independent and united Afghanistan. The drawdown of NATO/ISAF by the end of the year as part of the security transition, will be a watershed event. We hope the drawdown will be managed while preserving regional peace and security. Pakistan also wishes Afghanistan every success in drawing a path for sustainable peace and development. Turkey has excellent relations with both Afghanistan and Pakistan and has always played a helpful role. I am confident that both Turkey and Pakistan will continue to be factors of stability in Afghanistan and the region. 

‘Special relationship’

On the bilateral level, what economic, trade or energy projects are on the agenda of Turkey and Pakistan? What can Turkey and Pakistan do to boost their economic relations further?
Pakistan and Turkey enjoy a “special relationship” underpinned by a strong political, institutional and popular base. Our two leaderships remain committed to translate this existing goodwill into a comprehensive, future-oriented, economic-driven partnership between the two countries.
 
During the recent visit of Prime Minister Erdogan to Pakistan in December 2013, the decision by the two sides to conclude a Preferential Trade Agreement (PTA) by the first quarter of 2014 and the operationalization of the ECO Container Train service represent tangible manifestations of this shared vision. It is reassuring to note that our respective private sectors are an integral part of this enterprise. I am confident that my interactions with leading Turkish companies in Istanbul on Feb. 14 will build on the momentum of the Business Forums held earlier in Istanbul and Lahore, during the last two leadership level visits.

On our part, the two governments should aim to provide greater facilitative frameworks to actively encourage the process. To give greater focus to these efforts, I propose that the two sides revive the trade target of $2 billion in the next couple of years. 

Is there a certain date for signing the preferential trade agreement?
As I have suggested, we have decided to conclude our Preferential Trade Agreement (PTA) by the first quarter of 2014. Technical negotiations are currently underway to finalize the process.

What are your expectations from Turkish investors? In which areas do you think Turkish investors could be focused in Pakistan?
During my interactions with the Turkish business community, I see a clear appreciation of the available business opportunities in Pakistan aided by the investment-friendly business policies of the government. 

Successful implementation of a number of projects, including the 56 MW wind-power plant in Sindh and the Metro Bus service and the Solid Waste Management system in Lahore have added to investor confidence.

Addressing energy deficiencies and promoting regional connectivity remain central planks of our strategy for sustainable economic development. I believe that Turkish expertise in the energy, infrastructure, and urban development sectors can perfectly complement our developmental vision, besides accruing long-term mutually beneficial relationships. Textiles, agro-based industries, Tourism, Information Technology and Telecommunications are also attractive sectors for Turkish investments. 

There are reports of the growing capacity of bilateral cooperation in the defense industry. What are concrete projects in this field and what more can the two countries do?
The close brotherly relations between our two countries are amply reflected in the defense field. Frequent exchange of high level visits and regular military collaborations reinforce these ties. The Mid-Life Upgrade project of our F-16 Aircraft by the Turkish Aerospace Industry (TAI) offers a tangible manifestation of this cooperation. The two countries could consider more joint ventures and research and development projects in the realm of defense.
February/13/2014

Prime Minister of Pakistan meets with top Turkish businessmen/investors

ISTANBUL, 14 February 2014:  Prime Minister of Pakistan Mr. Muhammad Nawaz Sharif while meeting here today with the Chairmen/CEOs of leading Turkish business groups in Istanbul assured Government of Pakistan’s full support and maximum facilitation for investment in Pakistan. He urged them to become development partner of Pakistan.

The Pakistani Prime Minister informed the Turkish businessmen about measures taken by his government that resulted in increasing the GDP quarterly rate from 2.9% to 5%, about 17% rise in Karachi Stock Exchange, increased foreign remittance and more business activities. “Our Government plans to rise the GDP growth rate to above 6% and bringing more foreign investment in the energy, infrastructure, low cost housing, municipal services, agro-based industry, information technology, textiles, etc.,” said the Prime Minister.

The Turkish companies who met with the Prime Minister included Mustafa Koc, Chairman Koc Group, Mr. Oguz Carmikli, Vice-Chairman Nurol Group, Mr. Hakan Ozman, CEO and Deputy Chairman of GAMA Holding, Mr. Nehat Ozdemir, Chairman Limak Holding, Mr. Ibrahim Cecin, Chairman IC Holding, Mr. Alp Yalcin Taskent, Chairman of STFA Mr. Ahmet Albayrak, Chairman of Albayrak Group, Mr. Ahmet Zorlu, Chairman of Zorlu Holdings, Mr. Korhan Kurdoglu, President of ATA Holding, Mr. Turgay Ciner, Chairman and CEO of Ciner Group,

Koc group showed keen interest to invest in electrical appliances manufacturing, dairy development, and bus manufacturing. The finished products could then be exported from Pakistan. Prime Minister Nawaz Sharif said Pakistan will facilitate and encouraged them to have partnership with Pakistan private sector.
In his meeting M/s Limak group, Mr. Nawaz Sharif said Turkish companies will be given all possible help for setting up power plants. The company said they have completed pre-requisites for investing in the wind energy. , coal fired power plants in Gaddani Power Park and construction of highways on BOT basis.
NOROL group said they have explored investment projects of Dasu Hydropower Project, Lahore-Karachi Motorway and coalbased projects., hydropower projects. Prime Minister of Pakistan expected that the group will finalize the technical examination of these projects and assured that their investment will be protected.

Cinar Group of Turkey during the meeting with Prime Minister agreed to establish a 660 MW power plant at Gaddani and offered to start work immediately. Mr. Sharif welcomed Chinar Group's investment in Pakistan and assured full facilitation. Cinar Group also showed keen interest in investment in coal and copper mining in Pakistan.

Minister for Water & Power Khawaja Muhammad Asif, Advisor to Prime Minister on National Security & Foreign Affairs Mr. Sartaj Aziz, Special Assistant to Prime Minister on Foreign Affairs Mr. Tariq Fatemi, Chairman Board of Investment Mr. Miftah Ismail Ahmad were also present in the meeting.

JOINT STATEMENT ADOPTED AT THE CONCLUSION OF THE EIGHTH TRILATERAL SUMMIT OF THE PRESIDENT OF THE ISLAMIC REPUBLIC OF AFGHANISTAN, THE PRESIDENT OF THE REPUBLIC OF TURKEY AND THE PRIME MINISTER OF THE ISLAMIC REPUBLIC OF PAKISTAN

His Excellency Hamid Karzai, President of the Islamic Republic of Afghanistan, His Excellency Abdullah Gül, President of the Republic of Turkey and His Excellency Muhammad Nawaz Sharif, Prime Minister of the Islamic Republic of Pakistan held their eighth Trilateral Summit Meeting in Ankara, on 13 February 2014.

On the occasion of the Trilateral Summit, the three Leaders, together with His Excellency Recep Tayyip Erdoğan, Prime Minister of the Republic of Turkey, held fruitful and comprehensive talks on regional and international security issues at a time when the Heart of Asia is going through a decisive period for the future and significant developments that may have impact on efforts to promote peace and security in the region are expected to take place.

The Leaders, accompanied by the three Ministers of Foreign Affairs and high level security officials,

Recognizing the contribution of the Trilateral Summit Process to regional dialogue,

Reiterating their determination to continue close consultations among the three brotherly countries,

Mindful of the importance of effective bilateral and multilateral coordination and cooperation at all fora including security and intelligence for implementation of agreed mechanisms,

Recalling their commitment at the first Trilateral Summit held in 2007, to deny sanctuary, training and financing to terrorists and to elements involved in subversive and anti-state activities and to initiate immediate action on specific intelligence exchanges in this regard,

Convinced that peace and stability of Afghanistan is critical for peace and stability of the whole region, and reiterating that both Turkey and Pakistan attach importance to maintaining stability and unity of Afghanistan,

Welcoming the positive momentum in the bilateral relations between Afghanistan and Pakistan,

Determined to bring this momentum into fruition by cooperating to promote a secure environment during the Afghanistan Presidential and Provincial Council Elections which is scheduled to take place on 5 April 2014,

Cognizant of the ongoing efforts for peace and reconciliation in the region,

Recalling their agreement at the sixth Trilateral Summit held in 2011, on the need to further broaden and deepen the security consultations between the relevant Afghanistan and Pakistan institutions, and thus agreeing to render their cooperation more result-oriented, through interim review processes,

Reiterated the importance of the ongoing electoral process in Afghanistan in securing a smooth and successful political transition in the country, and underlined in this regard the necessity of a suitable security environment,

Underscored that the international community should continue to contribute to the efforts aiming at supporting Afghan-led and Afghan-owned processes, including those concentrating on further enhancing the Afghan National Security Forces,

Emphasized the pivotal importance of a political settlement within the framework of the Afghan Constitution, to ensure durable peace in Afghanistan and called upon the Afghan Taliban to join the peace process,

Stressed the importance of enhanced cooperation between Afghanistan and Pakistan as immediate neighbors and the need to taking practical steps in supporting the Peace and Reconciliation Process and in promoting the necessary security environment during the Afghan Presidential and Provincial Council elections,

Underlined the necessity of enhancing close coordination between the brotherly countries of Afghanistan and Pakistan for effective border management,

Reiterated their common resolve to combat terrorism in all its forms and manifestations,

Welcomed Pakistan’s decision to extend the stay of registered Afghan refugees in Pakistan until 31 December 2015, while calling upon the international community to assist the two countries in the timely and honorable return of Afghan refugees and their sustainable reintegration in Afghanistan,

Took note of the growing people-to-people contacts between Pakistan and Afghanistan and encouraged that every effort be made to further develop such contacts,

Welcomed efforts of Pakistan and Afghanistan to build a broader relationship with strengthened trade and economic relations,

Acknowledged the development cooperation of Turkey and Pakistan in reconstruction and stabilization of Afghanistan,

Encouraged joint projects for socio-economic development which would serve as an important asset in building mutual trust and solidarity in the region,

Underscored that the international community should also continue to support Afghanistan’s socio-economic development beyond 2014,

The Leaders were also briefed by Mr. Rifat Hisarcıklıoğlu, President of Turkish Union of Chambers and Commodity Exchanges on the work of the İstanbul Forum.

His Excellency Hamid Karzai, President of the Islamic Republic of Afghanistan, His Excellency Muhammad Nawaz Sharif, Prime Minister of the Islamic Republic of Pakistan conveyed their thanks to His Excellency Abdullah Gül, President of the Republic of Turkey and to the Government and brotherly people of Turkey for hosting the eighth Trilateral Summit.

More photos on http://goo.gl/fetGfw

Prime Minister of Pakistan arrives in Turkey


ANKARA, 12 February 2014:  Prime Minister of Pakistan Mr. Muhammad Nawaz Sharif arrived here today on a three-day official visit to Turkey. Mr. İdris Güllüce, Turkish Minsiter for Environment and Urban Planning, Mr. Burhan Kayatürk, Chairman of Turkey-Pakistan Parliamentary Friendship Group in the Turkish Grand National Assembly and other high ranking officials welcomed the Pakistani Prime Minister at the Ankara Esenboğa Airport.

Mr. Muhammad Nawaz Sharif will represent Pakistan in the 8th Afghanistan-Pakistan-Turkey Trilateral Summit alongwith President Hamid Karzai and President Abdullah Gul. The Trilateral Summit Process provides a unique platform for furthering high level political dialogue, security cooperation and development partnership among the three brotherly countries for promoting peace and stability in Afghanistan.

Minister for Defence and Water & Power Khawaja Muhammad Asif, Advisor to Prime Minister on National Security & Foreign Affairs Mr. Sartaj Aziz, Special Assistant to Prime Minister on Foreign Affairs Mr. Tariq Fatemi, Chairman Board of Investment Mr. Miftah Ismail Ahmad, parliamentarians and other high ranking military and civil officials are accompanying the Prime Minister.

The Prime Minister of Pakistan will also visit Istanbul and shall meet with leading Turkish businessmen/investors.


More photos on http://goo.gl/fetGfw

Prime Minister of Pakistan’s Visit to Turkey to attend 8th Turkey-Afghanistan-Pakistan Trilateral Summit

ANKARA, 11 February 2014: Prime Minister Muhammad Nawaz Sharif is visiting Turkey from 12-14 February to attend the 8th Turkey-Afghanistan-Pakistan Trilateral Summit in Ankara. The Prime Minister would be accompanied by a high-level delegation.

The Turkey-Afghanistan-Pakistan Trilateral process was launched in 2007. The last summit was held in December 2012 in Ankara. It is an important platform for high-level dialogue, security cooperation, and economic development partnership.

The theme of the 8th Trilateral Summit is “Sustainable Peace in the Heart of Asia.” The Summit is taking place in the backdrop of important political and security transitions in Afghanistan, including Presidential and Provincial Council elections on 5 April 2014 and the draw-down of NATO/ISAF forces by 31 December 2014.

Prime Minister Nawaz Sharif has articulated a forward-looking vision of a peaceful and prosperous neighbourhood, defined by close, cooperative relations with all neighbours, including Afghanistan. His participation in the Ankara Summit is part of the efforts to help strengthen the process of stabilization in Afghanistan in concert with international partners.

Pakistan has extended consistent support for peace and reconciliation in Afghanistan. It remains committed to working with Afghanistan as well as the international community for sustainable peace, stability and development in Afghanistan. The Ankara Trilateral Summit would carry forward the process of constructive engagement and leadership exchanges on the evolving situation as well as matters of common interest.

During the Summit, the Prime Minister would have extensive interaction with Turkey’s President H.E. Mr. Abdullah Gul and Prime Minister H.E. Mr. Recep Tayyip Erdogan as well as Afghanistan’s President H.E. Hamid Karzai. The senior members of the Prime Minister’s delegation would have meetings with their respective counterparts in trilateral formats.

Separately, the Prime Minister will meet the President of Turkey and the Prime Minister to review wide spectrum of bilateral relations with focus on economic cooperation. In Istanbul, he will be having meetings with the Chairman/CEO of major Turkish companies.

'Pakistan'a baktığımızda İstiklal Savaşını görüyorum' 'Pakistan'a baktığımızda İstiklal Savaşını görüyorum' 07 Şubat 2014 Cuma - Milli Gazete

SAADET Partisi Genel Başkan Danışmanı Prof. Dr. Oya Akgönenç, Pakistan ile Hindistan arasında yıllardır devam eden Keşmir sorununun her on yılda başka bir boyutla devam ettiğini söyledi. SAADET Partisi Genel Başkan Danışmanı Prof. Dr. Oya Akgönenç, Pakistan ile Hindistan arasında yıllardır devam eden Keşmir sorununun her on yılda başka bir boyutla devam ettiğini söyledi. Akgönenç, Keşmir’de verilen mücadeleyi ülkemiz tarihine damgasını vuran İstiklal Savaşı’na benzetti. Dünyadaki gücün artık Batı’dan Doğu’ya kaydığına dikkat çeken Akgönenç, 21’inci yüzyılın Asya yüzyılı olacağını belirtti.

ANKARA BÜROSU

Türkiye-Pakistan Kültür Derneği’nin her yıl düzenlediği 5 Şubat Keşmir Dayanışma Günü bu yıl Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde kutlandı. Programa Pakistan Ankara Büyükelçisi Muhammad Haroon Shaukat ve Saadet Partisi Genel Başkan Danışmanı Prof. Dr. Oya Akgönenç katıldı. Programda konuşan Prof. Dr. Oya Akgönenç, Pakistan hükümetinin büyük bir kararlılıkla kalkınma ve Keşmir sorununu çözme yolunda adımlar attığını belirterek, “Pakistan’a baktığımızda İstiklal Savaşı’nı görüyorum. Bir tarafta iç isyanlar, diğer tarafta dış güçler var” dedi. Öte taraftan dünyada da yeni bir sömürgecilik anlayışının hakim olduğunu ifade eden Akgönenç, “Bunun en büyük örneği Libya’dır. Libya kime ne yaptı ki, Libya’ya saldırdılar. İnsanlarımızın eğitim eksikliği nedeniyle çok çabuk tahrik ediliyorlar” diyerek artık doğrudan sömürmenin olmadığını, sömürülecek yerlerin önce kendi içinde karıştırıldığını söyledi.

“Keşmir, kasıtlı bir kayırma”
Keşmir’in İngilizler eliyle bu gün bu hale getirildiğini kaydeden Akgönenç, “Keşmir dediğimiz zaman zor iş, kronikleşmiş bir problem ama her dem taze, her dem canlı, her zaman bir ders çıkartılması lazım gelen ve çözüme ulaştırılması gereken bir konu. Keşmir hatalı bir karar, kasıtlı bir kayırma, ben merkezli büyük güçlerin daha zayıfı ezip, hakkı yok ettiği bir yerdir. Keşmir’de İngilizlerin yaptıkları bugün hatırlanılmıyor” diyerek Keşmir’de yaşanan sorumlusu olarak Batı’yı işaret etti. Gücün batı’dan doğuya doğru kaydığına dikkat çeken Akgönenç, dünyada yeni siyasi dengelenmelerin ortaya çıktığını, ekonomik güçlerin de batıdan doğuya doğru kaydığını söyleyerek, “Tüm bu değişimler ile birlikte yeni yükselen güçler ortaya çıkıyor. ABD her şeyden önce Afganistan’dan ayrılıyor. Çin, ABD dolarının en büyük tahvillerini elinde bulunduruyor. Türkiye ve İran Asya üzerinde daha aktif roller alıyor. Bu da Keşmir üzerinde etkili olacaktır” şeklinde konuştu.

Değişen Zamanla Keşmir
Konuşmasında Keşmir sorununa daha iyi dikkat çekmek isteyen Akgönenç, karton kâğıtlara yazdığı yazılarla, her 10 yılda Keşmir’de yaşanan olayları birer cümle ile anlatmaya çalıştı. Akgönenç, 1947 yılı ve 50’li yıllarda Keşmir’de haksızlık, çatışma ve kan olduğunu, 1960’lı yıllarda yükselen gerginlik ve duyarsız bir dünyanın ortaya çıktığını, 1970’lerde mücahitlerin mücadelesine şahit olunduğuna, 1980’lerde direnişin arttığını, zulmün katlandığını buna rağmen komşuların yardımlarının arttığını, 1990’larda değişen bir dünya ile birlikte değişen dengelerin ortaya çıktığını, 2000’lerde ikiz kulelerin vuruluşu ile islamafobi’nin yaygınlaştığını ve Keşmir’in yalnızlaştığını ve son olarak 2010 ile birlikte yeni değişimler yaşandığını ve bu değişimlerin Keşmirlilerde yeni umutlara sebep olduğunu söyledi.

Courtesy: Milli Gazete

Keşmir böyle konser görmedi! - AKİF EMRE - Yeni Safak

İslam dünyasında hemen her köşede irili ufaklı çatışma haberleri eksik olmaz. Bunların bir kısmı mevcut rejimlerle sorunlu muhalif hareketler olduğu gibi önemli kısmı işgal yönetimlerine ve uygulamalarına karşı verilen mücadelelerden kaynaklanır. Sorunun temelinde ne olduğu unutulduğu için Müslümanlar, özellikle azınlık durumunda olanlar, sürekli terör, şiddet ve huzursuzluk kaynağı olarak medyada yer alırlar. Batı'da yükselen İslamofobinin küresel ölçekteki daha eski versiyonudur bu algı. Müslüman azınlıkların yönetimleri altında bulundukları gayrimüslimlere karşı mücadeleleri en liberal kesimde bile eleştiri konusudur: Müslümanlar azınlık olarak yaşamayı öğrenmeleri gerekir... Bu telkin, bir realitenin tespiti gibi görünse de, temel sorunu görünmez kılan ve işgali, gaspı meşrulaştıran bir işlev görebilir.

Müslüman azınlıklar sorunu, azınlık olarak yaşamayı öğrenme ve terör parantezine alındığı vakit siyasal ve jeopolitik şartlar gözden kaçırılıyor. Mesela Keşmir sorunu, bu bağlamda hayli ilginçtir. Uluslararası hukuk açısından bakıldığında İsrail işgali konusunda Filistinliler ne kadar haklı iseler Keşmir konusunda da hukuki olarak en az onun kadar haklılar.

Keşmir'in statüsü, tıpkı Filistin gibi Britanya imparatorluğunun bakiyesi bir sorun olarak, aynı dönemde ve benzer biçimde çözümsüz halde bugüne kadar gelmiştir. BM kararları ve uluslararası hukukun uygulanmasından öte talepleri olamayan Keşmirlilerin haklarını aradıklarında özgürlük savaşçısı değil de birer terörist muamelesi görmeleri de benzer bir algı inşasının sonucu.

BM eksenli uluslararası anlaşmalara rağmen Hindistan tarafından işgal edilen Keşmir, çok açık bir hak ihlali olması nedeniyle, Batılı pek çok ülke tarafından resmi olarak işgal statüsünde, çözümlenmemiş bir sorun alanı olarak görülüyor/du. Bu durum Hindistan için ciddi baş ağrılarından biridir.

İngilizler çekilirken Hindistan'ın Müslümanların ve Hinduların çoğunlukta oldukları bölgelere göre bölünmesi sonucu iki ayrı devlet ortaya çıkmış, Müslümanlar Pakistan adında ayrı bir devlette toplanmışlardı. Bu aşamada Keşmir'in geleceği, çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen, halk oylamasına bırakılmıştı. Bu boşlukta bölgeyi işgal eden Hindistan'ın hala bu oylamayı yapması bekleniyor. Ve binlerce askerle sürdürülen işgal yönetimine karşı gerçekleştirilen direnişi bastırmaya çalışıyor. Keşmir'in statüsü nedeniyle Pakistan ve Hindistan arasında savaşlar yaşanacaktır.

Tıpkı Filistin'deki İsrail işgaline benzer biçimde BM kararlarını hiçe sayan Hindistan, bu kararları uygulamamakta direniyor. Bu nedenle pek çok ülke Hindistan'ın Keşmir'deki varlığını kabul etmedi; ta ki Hindistan-Batı ilişkileri değişinceye kadar... Soğuk savaş döneminde Sovyetlere yakın duran Hindistan daha sonra Amerika ile anlaşacak, nükleer gücünü defacto kabul ettirecek, Keşmir konusu ise hasıraltı edilmeye başlanacaktır.

Bunun en son örneklerinden biri de Almanya'nın Keşmir'in başkenti Şirinagar'da düzenlediği bir konser. İlk bakışta bir sanatsal etkinlik gibi görünen bu konser son derece diplomatik anlamlar içeriyordu. Zaten diplomasi biraz da sembollerle yürütülen bir siyaset tarzıdır. Şalimar Bahçeleri'nde düzenlenen, Almanya'nın Bavyera Devlet Orkestrasının Bombay doğumlu ünlü Hintli şef Zubin Mehta yönetimindeki konser Keşmir'in statüsü konusunda açık bir yeni pozisyona işaret ediyordu.

Geçtiğimiz cumartesi günü gerçekleşen konseri 2000 kişi izledi; ev sahipliğini ise Almanya'nın Hindistan büyükelçisi Michael Steiner yaptı. Dünyanın en güzel yerlerinden biri olan Şirinagar'da Babür İmparatorluğu'ndan miras Şalimar Bahçeleri, kan ve şiddetle özdeşleşmiş Hint işgalini kutsayan ayine sahne oldu.

Müslümanların bu duruma itiraz etmesi ilk bakışta, barışçıl bir sanat etkinliğine fanatik bir karşı çıkış olarak yorumlanmaya ve böyle algılanmaya müsait. Oysa durum tam tersi... Çünkü bu konser, sanatsal etkinlik üzerinden bir haksızlığın meşrulaştırılmasından ibaretti. Bu zamana kadar Almanya başta olmak üzere Avrupa Birliği, Hindistan'ın Keşmir üzerindeki tasarruflarını tanımadığı, işgali reddettiği için hiçbir bölgeye yönelik resmi girişimde bulunmuyordu. Alman büyükelçinin resmen ev sahipliğinde gerçekleşen bu konser, artık Almanya'nın ve dolayısıyla AB'nin Hindistan tezlerine yaklaştığı, en azından fiili işgale itirazını geri çektiği anlamına gelir.

Bunun sonuçlarını, önümüzdeki dönemde Almanya-Hindistan paslaşmasında göreceğiz. Malum; Alman stratejik hedefleri arasında sayılan 'B' halkasının son şehri Bombay'dır.

Müslümanların azınlık olarak yaşamayı öğrenmelerini salık veren liberaller ve liberal müdahaleciler, Keşmir'de konser vereceklerine Müslümanların dertlerine kulak verseler çok daha adil bir iş yapmış olurlar. Ancak uluslararası hukukun daha çok güçle şekillendiği, acımasız ve adaletsiz bir dünya düzeninde yaşadığımız da bir gerçek.
Courtesy: Yeni Safak

Kashmir Solidarity Seminar at Ankara held on 5 February 2014 - Speech by Mr. Ishfaq Bashir, a Kashmir student

In the name of Allah the most beneficent the most merciful.

Good Evening Ladies and Gentlemen. I am Ishfaq Bashir and currently studying in Middle East technical University as Post Graduate student of Structural Engineering. I was born and raised in the district Neelum of Azad Jammu and Kashmir I got my basic education from Muzaffarabad which is the Capital of Azad Jammu and Kashmir and every year on 5th of February we celebrate the Kashmir Solidarity day to show that our hearts beat for every Kashmiri citizen. Today I am here in front of all of you to narrate the life in Kashmir being a Kashmiri. Kashmir my home land which at present is divided into two parts, Azad Jammu Kashmir where my family is currently living and Indian occupied Jammu Kashmir where I had many relatives long time back some of whom I have never seen in my whole life because of the unjustified division of Kashmir.
Ladies and Gentlemen as I belong to the Neelum Valley of Azad jammu and Kashmir. Neelum Valley is stretched along the line of control me and my family and the surrounding areas have been direct victims of Shelling on the Line of Control. It was an afternoon in 1999 when five high school boys lost their lives while going back to their homes from their school because of the heavy shelling of Indian troops in my own village. And in October 2000 one of my cousin got martyred because of the bombardment of Indian Army across LOC and on the same day   I have seen people suffering because of warlike situation over LOC. Most of the time life is ceased and no one can dare to go out of their homes and near to the line of control even our homes are destroyed occasionally intentionally and much worse is going on in Indian occupied Jammu and Kashmir as the clock is ticking. The Crops are ruined and Animals are killed by the direct shelling of Indian troops on the civilian population.
God has bestowed this world by beauty. Every place in the world has some charm even though different in Nature but backed by plenty of beauty. Kashmir Once called the paradise on earth is largely known to world since last 65years as conflict zone and the part occupied by India now stands in ruins since six decades after it was forcibly occupied by India against the wishes of its people. The peaceful demand for self-determination by the Kashmiris in accordance with the Security Council resolutions, the commitment given by India’s founding fathers and the charter of human rights, has met with state violence and repression of unimaginable proportions.
Kashmir is not just a problem of land or area, it’s a problem of humanity. It’s not Kashmir which is divided, actually it is the people who got divided, it’s the culture that got divided which we Kashmiris share since hundreds of years. It’s the brothers and sister on both parts of the Kashmir who got divided. It’s the emotions which we do share that have been divided and Kashmiris continue to suffer the worst atrocities committed by Indian occupying forces. The irony is that India claims to be the world’s largest democracy but in real India got double face one towards Kashmiris and the other towards the rest of the world. Kashmir has seen dramatic abuses of human rights, with the people in chains and their political leaders imprisoned without trial. We are being treated as if we are not human beings, as if we have no rights. Kashmir Valley is one of the most heavily militarized regions in the world, with over 700,000 armed security forces, who indulge in indiscriminate killing, injuring and maiming of innocent men and women and even small children. Arbitrary detention, extrajudicial Killings, enforced disappearances, rape, abduction, harassment and declared and undeclared curfew and crackdowns constitute the part of daily life in Indian occupied Jammu Kashmir. Indian armed forces and other paramilitary forces and police enjoy total impunity. According to current statistic complied by the Kashmir media services from March 1990 to December 2013 over 94 thousand people have been killed , over 10,000 innocent people have been subjected to enforced disappearances ,22,776 women widowed and 107466 children orphaned .
The Indian denial of the right to self-determination to the people of Jammu Kashmir has on one hand forced the people of Indian occupied Jammu Kashmir to launch a peaceful struggle for the realization of their rights and on the other hand Kashmir dispute remains a critical factor in the way of achieving sustainable peace and harmony in the south Asia.

We Kashmiris belonging to the part Azad Jammu and Kashmir have no such problems and we do enjoy our brotherly bond with Pakistan and we withhold the equal rights in true sense and want to be the full fledge part of the democratic system of Pakistan and it’s not possible until the Kashmir issue will be resolved according to the wishes of the people of Kashmir. Here I would like also to thank the people and government of Turkey for their support to Kashmir and the reconstruction of Azad Jammu and Kashmir after the deadly earthquake of 2005. It is, however, very saddening to note that the world conscience has most of the time remained apathetic towards the sad plight and predicament of Kashmiris and because of this apathy and acquiescence, India has continued to pursue its policy of blatant subjugation and oppression in Kashmir to date with no signs of repentance, let alone reformation. Its high time for the international community to play its role to put an end to human rights violations in Indian occupied Jammu Kashmir and call upon India to meet its international commitments towards Kashmir as if we will not raise our voice for the Kashmiris than who else would.
Thank you very much for listening to me. 

Neden Keşmir Dayanışma Günü?

Keşmir meselesi bilindiği gibi İngiltere’nin sömürge günlerinden geriye kalan bir sorun olup ve hala nihai çözüme ulaşamamıştır. 
Büyükelçi Muhammad Haroon Shaukat tarafından "Türkiye" için özel olarak kaleme alın yazıda bu sorun irdelenmiş ve sorunların çözümüne yönelik yapılması gerekenler anlatılmıştır.
İşte Muhammad Haroon Shaukat'ın kaleme aldığı o yazı:
Her yıl 5 Şubat’ta Pakistan halkı ve dünya genelinde özgürlüğe inanan tüm insanlar olarak, Keşmir halkının evrensel olarak tanınmış ve kendi geleceklerini belirleme husunda verdikleri haklı mücadeleye gösterdiğimiz desteği ifade ediyoruz. Biz bugün Keşmirlilere olan bağlılığımızı ve haklı davalarında yanlarında yer aldığımızı bir kez daha vurguluyoruz.
Keşmir meselesi, Hindistan’ın “demografik gerçekler ve coğrafi yakınlık” ilkesine bağlı olan 1947 bölünme planını ihlal edip, halk iradesini gayri meşru olarak gasp ederek Keşmiri işgal etmesine dayanmaktadır. O tarihten bu yana mesele insanlığın vicdanında kanayan bir yara halini aldı ve Birleşmiş Milletler’ in başlattığı çalışmalar ve uluslararası boyutlara varan kuvvetli itirazlar dahi Hindistan’ı dostâne bir çözüm bulmaya ikna edemedi.
BM Güvenlik Konseyi’nin 47 (1948), 51 (1948), 80 (1950) numaralı kararları ve Birleşmiş Milletler Hindistan ve Pakistan Komisyonu’nun 13 Ağustos 1948 ve 5 Ocak 1949 tarihli kararları, Keşmir’in nihai statüsünü belirlemek için halkoyuna başvurma, uluslararası toplumun Keşmir halkına resmen bağlılığını ve vazgeçilmez olan kendi geleceğini belirleme hakkını tanıma çağrısında bulundu. Bu çözüm yolları da maalesef bugüne değin hayata geçirilmedi.
Ne yazık ki, Hint yönetiminin tüm dünyaya ve Keşmir halkına verdiği sözler de yerine getirilmedi. Hindistan’ın o dönem ki Başbakanı Jawaharlal Nehru 12 Şubat 1951 tarihinde Parlamento’ da yaptığı bir konuşmada “Keşmir halkına ve dolayısıyla Birleşmiş Milletler’e taahhüt ettiğimiz tüm sözlerin arkasında her zaman duracağız. Keşmir halkı kendi kararını vermelidir.” demiştir. Sayın Nehru daha sonra 2 Ocak 1952 tarihinde Kalküta’da yaptığı bir konuşmada ise meselenin çözümüyle ilgili olarak “Konuyu Birleşmiş Milletler’e ilettik ve barışçıl bir çözümü destekleme sözü vermiş bulunuyoruz. Yüce bir toplum olduğumuzdan bu konuda artık geri adım atmamız mümkün değildir. Son sözü söylecek olan yine Keşmir halkıdır ve çıkan sonuç her ne olursa olsun, biz ona uyum gösterme kararlılığındayız.” demiştir.
Keşmir toprakları yüce Tanrı'nın sınırsız cömertliğine ve nimetlerine harika bir örnektir ve bakir güzelliğiyle ‘Dünya’daki Cennet’ yakıştırmasını hak eder. Ancak son altmış altı yıldır, bu muhteşem toprakların hikayesi cesur Keşmir halkının kanı ve gözyaşıyla yazılmaktadır.
Keşmir halkının cesur mücadelesi, Hindistan ordusu tarafından yapılan en kötü insan hakları ihlallerinin trajik bir öyküsü haline geldi. 100.000’in üzerinde masum Keşmirlinin kanı, işgal kuvvetleri tarafından yapılan tekil acımasızlığın en güçlü kanıtıdır. Sonuç olarak, Keşmirliler nesiller boyu sürmekte olan insanlık dışı koşullar altında yaşamak zorunda bırakıldılar.
Uluslararası insan hakları grupları, Hint işga
li altındaki Keşmir'de yaşanan insan hakları ihlallerini gündeme getirmeye devam etmektedir. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün diğerlerine ilaveten yayınladığı yıllık raporunda devletin 14 ilçesinde keşfedilen, kimliği belirsiz 2730 cesede ait sahipsiz mezarlardan ve son yirmi yılda gerçekleşen şiddet olaylarında ortadan kaybolan binlerce Keşmirlinin kayıp bilgisinden bahsetmektedir.
Keşmir halkının bu haklı davasında gösterdiği cesaret dünya genelinde ki diğer tüm dürüst ve barışçıl toplumları da derinden etkilemektedir. Bizler içinse mesele ulusumuzun doğumuna neden olan politik olayların başlattığı gündem içerisinde çözüme ulaşmamış bir halde varlığını sürdürmektedir.
Keşmir meselesinin çözümü Güney Asya'da kalıcı barış ve istikrarın merkezi olmaya devam etmektedir. Pakistan, Hindistan’la geniş tabanlı ve çözüm odaklı bir diyalog süreci başlatma konusunda ki kararlılığını sürdürmektedir. Uluslararası adaletin öngördüğü biçimde gerçekleştirilecek bu görüşmeler, meselenin temel tarafları olduğuna inandığımız Cammu ve Keşmir halklarına verilecek söz hakkıyla nihai ve barışçıl bir çözüme ulaşacaktır.
Pakistan halkı ve hükümeti, temel haklarını korumak için verdikleri haklı mücadelelerinde Keşmir halkına tereddütsüz olarak siyasi, ahlaki ve diplomatik desteğini yineliyor. Artık Keşmir halkının sefaletini sonlandırmak, temel insan hakları ve self determinasyon haklarına kavuşmalarını sağlamak üzere Hindistan tarafından uzun zaman önce verilen sözün yerine getirilmesi için uluslararası toplumun ve Birleşmiş Milletler’in Hindistan’a baskı yapma zamanı gelmiştir.
Şerefli Türk milletine ve yönetimine, mazlum Keşmir insanının yanında yer aldıkları için teşekkür ederim.
Courtesy: Haber 1

Keşmir kurtulursa Filistin de kurtulur 06 Şubat 2014 Perşembe, Milli Gazete

Düşmanın silahları onları korkutmasın, onların düşmanlarından daha büyük silahı iman dolu yürekleridir. Mazlum İslam coğrafyasının gözü Keşmirde

Pakistan Cemaat-i İslami Partisi Lideri Münevver Hasan, “NATO Afganistan’dan çekiliyor. Tek bir Ladin için Afganistan’a binlerce asker getirdiler ve acımasızca saldırdılar. Sonuçta ise Afganistan, Amerika’nın mezarlığına döndü” dedi. Pakistan’ın başkenti İslamabad’da 5 Şubat Keşmir Dayanışma Günü dolayısıyla birçok gösteri yapıldı. Basın kulübü önünde toplanan Müslüman Enstitüsü’nden bir grup, Hindistan’ın Cammu Keşmir bölgesinden askerlerini çekmesini talep eden bir basın açıklaması yaptı. “Keşmir’e özgürlük”, “Keşmir’de insan hakları ihlallerine son” yazılı pankartlar taşıyan grup, Hindistan karşıtı sloganlar attı.

Cemaat-i İslami Partisi tarafından parlamento binası karşısındaki D meydanında  Pakistanlı kalabalık bir grup, Keşmir için bir araya geldi. Parti lideri Münevver Hasan, meydanda toplanan kalabalığa yaptığı konuşmada, Keşmir halkından yeterli uluslararası arenada siyasal desteği sağlamakta yetersiz kalmaktan dolayı özür dilediklerini ancak sonuna kadar mücadelelerine devam edeceklerini söyledi.

“Niye geldiniz, niye terk ediyorsunuz?”
Hasan, bölgede Afganistan’ın da Keşmir halkının çektiği acılara benzer sıkıntılar içerisinde olduğunu ifade ederek, şöyle konuştu: “NATO Afganistan’dan çıkacak. Oradakilerin sorması lazım, ‘Niye geldiniz, niye terk ediyorsunuz, ne elde ettiniz?’. Bunların tek gayesi vardı. Usame Bin Laden’i ele geçirmek. Sonunda da buldular ve acımasız bir şekilde öldürdüler. Kendilerince çok şey elde ettiler. Tek bir Ladin için Afganistan’a binlerce asker getirdiler ve acımasızca saldırdılar. Sonuçta ise Afganistan Amerika’nın mezarlığına döndü. Keşmir halkı da daha fazla mazlum kalmayacaktır. Onlar da düşmanlarını mağlup edecekler. Keşmir halkı düşmanlarından korkmasın. Düşmanın silahları onları korkutmasın, onların düşmanlarından daha büyük silahı iman dolu yürekleridir.”

Mücahitler dünyanın iki süper gücünü mağlup ettiler
Pakistan Savunma Konseyi üyeleri de basın kulübü önünde düzenlenen mitingde Keşmir halkının yanlarında oldukları mesajını verdi. Konseyin lideri olan din adamı ve politikacı Sami-ul Hak, canları ve malları ile sonuna kadar Keşmir halkının yanlarında olduklarını belirterek, “Keşmir’i kurtarsak, özgürleştirsek bu dünyanın diğer bölgelerindeki mazlum Müslümanlara özellikle Filistin’dekilere ilham kaynağı olacak, moral verecek” ifadesini kullandı. Hükümet ve Pakistan Talibanı arasındaki müzakere süreci kapsamında Pakistan Talibanı heyetinde olan Hak, sözü daha sonra Afganistan ve Pakistan’daki barış görüşmelerine getirdi. Hak, “Bizim yetkimiz var, seçeneğimiz var, hükümet heyetinin seçeneği yok. Hükümet NATO yolunu kapatamıyor, dış politikasını değiştiremiyor. Oysa ki mücahitler dünyanın iki süper gücünü mağlup ettiler. ABD’de de şu anda Afganistan’dan kaçıyor. Dayanamadı, terk ediyor” dedi. Pakistan’da 1990 yılında Cemaat-i İslami’nin eski merhum lideri Gazi Hüseyin Ahmed tarafından 5 Şubat gününün Keşmir ile Dayanışma Günü olarak anılması önerilmişti. Her yıl yapılan gösteriler ve anma toplantılarının ardından daha sonra 5 Şubat günü resmi tatil ilan edildi.
Courtesy: Milli Gazete

Keşmir Dayanışma Günü

Pakistan'ın Ankara Büyükelçisi Shaukat, 5 Şubat Keşmir Dayanışma Gününü kutladı Shaukat: "Her medeni insan ve ulus, Keşmir'de insan haklarının ihlal edildiğini farketmeli ve Keşmir halkının kendi kaderini belirleme hakkının olduğunu tanımalıdır"

Muhammet Faruk Alagaş / Abdul Hamid Chohan - Pakistan'ın Ankara Büyükelçisi Muhammed Haroon Shaukat, 5 Şubat Keşmir dayanışma gününü kutlayarak, "Her medeni insan ve Ulus, Keşmir'de insan haklarının ihlal edildiğini farketmeli ve Keşmir halkının kendi kaderini belirleme hakkının olduğunu tanımalıdır" dedi.
Büyükelçi Shaukat, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "5 Şubat yaklaşık 60 yıldır kendi kaderini belirlemeye çalışan Keşmir halkının dayanışma günü olarak kutlanıyor. 1947'de gerçekleşen bölünmede Keşmir sorunu çözümsüz kaldı. Keşmir'in nihai statüsünü belirlemek için halkoyuna başvurulmasına yönelik birçok BM Güvenlik Konseyi kararı var. Fakat bunların hiçbiri gerçekleştirilmedi. Maalesef Keşmir halkı yaklaşık 60 yıldır yaşadığı büyük kayıplar ve verdiği fedakarlıklarla büyük acılar çekti. 100 binden fazla Keşmirli şehit edildi. 10 binden fazla Keşmir kadını şiddet gördü. Binlerce gencimiz sakat bırakıldı" diye konuştu.
Pakistan halkı ve hükümetinin her yıl 5 Şubat'ta Keşmir halkıyla olan dayanışmayı kutladığını ifade eden Shaukat, "Bu bizim için çok önemli bir gün. Keşmir meselesi her Pakistanlının gönlünde yer etmiş bir meseledir. Bizim üzerimize ahlaki bir vazife olan bu meselenin çözümü için çabalarımızı sürdüreceğiz" dedi.

Hindistan ilişkileri -
Pakistan'ın her zaman Hindistan ile ilişkilerinin iyi olmasını istediklerini belirten Shaukat, şunları söyledi:
"İki ülke arasında halen görüşülmekte olan Keşmir meselesi maalesef uzun süredir çözüme bağlanamayan bir mesele. Bu sorunun çözümüne yönelik yürütülen görüşmelere tüm gücüyle devam etmek isteyen yeni bir hükümetimiz var. Ayrıca Hindistan'da yaklaşmakta olan yeni bir seçim var. Umarım seçimler sonrası iki ülkenin karşılıklı ilişkilerini ilerletmeye yönelik daha iyi bir ortamımız olur."
Büyükelçi Shaukat, BM Güvenlik Konseyi'nin konuyla ilgili çalışmaları hakkında da "Keşmir meselesi, Kıbrıs ve Filistin meselesi gibi BM Güvenlik Konseyi'nin gündemini oluşturan meselelerin başında geliyor. Umarım 60 yıldır çözüm bulunamayan bu meselenin çözülmesine yönelik BM Güvenlik Konseyi'nden bir adım atılır. Her medeni insan ve Ulus Keşmir'de insan haklarının ihlal edildiğini farketmeli ve Keşmir halkının kendi kaderini belirleme hakkını tanımalıdır. Bir Gün Mutlaka Keşmir halkı kendi kaderini belirleme hakkına kavuşaktır" ifadesini kullandı.

Taliban görüşmeleri -
Taliban ile görüşmeler hakkında da konuşan Pakistan'ın Ankara Büyükelçisi Shaukat, şunları kaydetti:
"Pakistan'da göreve gelen Nawaz Sharif hükümeti Pakistan'ın bütününde barış ve huzuru hakim kılmak istiyor. Haklı olarak barışa da bir şans verilmesi gerektiğini söylüyor. Afganistan tarafında da bu örgüte yönelik silahlı bir mücadelede bulunulduğunu görüyoruz. Fakat bu sorunun kan akmadan en sağlıklı bir şekilde çözümü için görüşmelerin sonuna kadar sürdürülmesini istiyoruz." - Ankara
Courtesy: Haberler.com

Türkler Keşmir’in mazlum halkına kararlı desteklerini yinelediler

ANKARA, 6 Şubat 2014: Seminerin katılımcıları, Keşmir’in mazlum halkına ve bu halkın demokratik hakkı olan özerkliklerine tam destek verdiklerini ifade ettiler . Keşmir Dayanışma Günü münasebetiyle düzenlenen seminar, Türk-Pakistan Kültür Derneği ve Ankara Üniversitesi’nin işbirliğiyle Çarşamba akşamı düzenlendi.

Tanınmış akademisyen, yazar ve Türkiye Büyük Millet Meclisi eski milletvekili Prof. Dr. Oya Akgönenç,
Ankara’da Salı akşamı düzenlenen Keşmir Dayanışma Günü Seminer’inde konuşma yaparken
Tanınmış akademisyen, yazar ve Türkiye Büyük Millet Meclisi eski milletvekili Prof. Dr. Oya Akgönenç, Keşmir sorununu detaylı bir şekilde anlattı. Bölgesel barışın, Keşmir sorununu Keşmir halkının isteği doğrultusunda çözümlemesine bağlı olduğunu söyledi. Hindistan’dan işgal altındaki Keşmir’de insan haklarını ihlallerini durdurmasını istedi. Prof. Oya, Türk halkının Keşmir sorununa en kısa zamanda çözüme kavuşması konusunda desteklerini yineledi.

Türkiye-Pakistan Kültür Derneği Genel Sekreteri Sayın Mustafa Karakaya, Keşmir sorununun çözüme ulaşmasında diyaloğun gerekliliğini vurguladı. Türkiye’nin Keşmir sorununu çözüme kavuşturmayı hedefleyen tüm çabaları desteklemeye ve pozitif bir rol oynamaya devam edeceğini söyledi. 

Türk bir üniversitede okuyan Keşmirli oğrenci Sayın İshfaq Bashir, Keşmir’de günlük yaşamın zorluklarından kısaca bahsetti. Hindistan’ın iki yüzü olduğunu söyleyen Bashir, bir yüzünde dış dünyaya demokratik bir ülke olduğunu iddia ediyor ve diğer yüzünde Keşmir halkını en kötü insan hakları ihlallerine maruz bırakıyor.


Pakistan’ın Türkiye Büyükelçisi Sayın Muhammad Haroon Shaukat, Pakistan’ın Hindistan ile mevcut tüm sorunlarını, ve en önemlisi esas olan Keşmir sorununu, çözmek için anlamlı, sürdürülebilir ve sonuç odaklı diyaloğa her zaman bağlı kaldığını belirtti. Keşmir halkının kendi kaderini tayin etme hakkı dahil temel haklarını korumayı amaçlayan adil mücadelesine Pakistan hükümeti ve insanlarının tereddütsüz siyasi, manevi ve diplomatik desteğini yineledi. Bu konuda verdikleri tarihi destek için Türk hükümeti ve insanlarına takdirlerini ifade etti.    
Daha fazla resim bilgisi için http://goo.gl/do0bFF

Turks assure unwavering support for the oppressed people of Kashmir

ANKARA, 6 February 2014:  Participants of a seminar expressed their full support to the oppressed people of Kashmir and their democratic right to self-determination. The seminar, to commemorate Kashmir Solidarity Day, was organized by Turkey-Pakistan Cultural Association in collaboration with Ankara University on Wednesday evening.
Prof. Dr. Oya Akgönenç, a noted academician, writer and former member of Turkish Grand National Assembly, explained the Kashmir issue in detail. She said regional peace is dependent upon the resolution of the Kashmir issue according to the wishes of the Kashmiri people. She urged India to stop violating human rights in the Occupied Kashmir. Prof. Oya reiterated support of the Turkish people for the early resolution of Kashmir dispute.
Mr. Mustafa Karakaya, Secretary General of Turkey-Pakistan Cultural Association stressed on the need to resolve Kashmir issue through dialogue. He said Turkey will continue to play a positive role and shall support efforts aimed at resolution of the Kashmir dispute.
Mr. Ishfaq Bashir, a Kashmiri student studying in a Turkish University narrated the hardships of daily life in Kashmir. He said India has two faces - her face for the outside world is that of her claims to be a democratic country while her other face is for the Kashmiri people who are subjected to worst kind of human rights abuses.
Pakistan’s Ambassador to Turkey Mr. Muhammad Haroon Shaukat said Pakistan remains committed to a meaningful, sustained and result-oriented dialogue with India to resolve all outstanding issues, most importantly, the core dispute of Kashmir. He reiterated the unwavering political, moral and diplomatic support of the people and Government of Pakistan to the just struggle of Kashmiri people to safeguard their fundamental rights including their right to self-determination. He appreciated the continuing historical support of the people and Government of Turkey in this regard.


Ambassador M. Haroon Shaukat, Prof. Dr. Oya Akgönenç and Mr. Mustafa Karakaya sharing stage during
 Kashmir Solidarity Day in Ankara  on Tuesday evening, 5th February 2014
More photos on http://goo.gl/do0bFF