Hindistan Keşmir’de İntihar Ediyor yazan James Gundun

 Kayıplar arttıkça, Keşmirli müslümanlar, intiharların self determinasyon (kendi geleceğini belirleme) taleplerine ulaşmayı kolaylaştıracağına, kendilerini inandırıyorlar. Her geçen gün ve gece Hindistan’ın uyguladığı sokağa çıkma yasağına meydan okuyup, konuşma özgürlüğü, medya ve dine uygulanan baskıyı protesto ediyorlar ve Hint güvenlik güçlerini ve Keşmirlilerin ölümlerini kınayarak, özgürlük taleplerini dile getiriyorlar. İsviçre büyüklüğünde bir alanda, 600,000 den fazla güvenlik gücü barındıran Hindistan’ın sayısal eşitsizliğine karşı çıkıyorlar.
Psikiyatrist Dr.Mushtaq Margoob’a göre Hindistan’ın güvenlik ağına karşı koyan meşhur (ve adı çıkmış) gelecek nesil “kızgın, saldırgan ve çaresiz.” Onun için Hint yönetiminden bunalmış ve canları pahasına sokakları işgal edenler, hiçbirşey yapmayanlardan daha çok şey ifade ediyor.
Ana sebep olan ve Hindistan’ın Keşmir’in ayrılmaz bir bütün olduğunu savunduğu duruşu, şu anki huzursuzluğu iki parçaya bölmüş bulunuyor. Cammu’nun %67’sini ve Keşmir’in %95’ini oluşturan Müslüman Keşmirliler için işgal gücü olan Hindistan sadece toplumun belirli bir kısmına hükmediyor. Yasal olarak korunan zalim polis gücü, Hindistan’ın karar verenlerini, Keşmir’in bilgi sisteminden koparmış durumda. Sonuç olarak Yeni Delhi, gecikmiş bir hareketle her gelişmeye yanıt vermeye başladı.
Bozuk, kontrol edilemez bir durum ile birlikte, Hint siyasi partilerinin içindeki sabit konumu, Yeni Delhi’yi bir açmaza soktu. Azad Keşmir hükümetiyle gerginlik kriz boyunca devam etti, daha sonra Keşmir hükümeti, Hintli yetkililer ve uzmanlar, Başbakan Manmohan Singh’in özerklik teklifini reddetti. Singh, Hindistan Parlamentosu’nun baskısıyla önerisini geri çekti. Bölgedeki kararsızlık ve Hindistan’ın Keşmir’in “Yeni İntifada” sını teşvik ederek aynı anda zeytin dalı ve mermi sunması, güvensizliği arttırdı.
Singh’in Agustos’ta ki sempati denemesi şu şekildeydi: “Genç insanları Keşmir sokaklarına döken acıyı ve hayal kırıklığını anlıyoruz.” Son ölüm bilançosu Hindistan’ın durumu henüz kavrayamadığı ve bölgedeki kontrolünü yitirmeye başladığını gösteriyor.
Keşmir Filistinlilerin Birinci İntifada’sıyla karşılaştırılırken, Hint hükümeti ve medyası artan uluslararası endişeyi saptırmak için karşı atağa geçti. Ya Keşmir Hindistan’ın ayrılmaz bir parçasıydı, ya da radikalleşen Müslüman Keşmirliler bu toprakları Hinduların elinden almaya çalışıyordu, veya cihad isteyenlerle müzakere edilemezdi. Bunların hepsi tartışılabilir, ancak kimse Keşmir’in müslüman çoğunluğunun Birinci İntifada’nın izinde, dördüncü nesil savaşı başlattığı gerçeğini görmezden gelemez.
Keşmir Üniversitesi tarih profesörü M.A.Wani’ye göre “taşların tahribatı çok olsada, kurşunlara oranla her zaman savunma amaçlı görünecektir”. Şimdi Keşmirliler Facebook’ta sayfalar açıyorlar ve artık Pakistan’ın onlara taş atmaları için para ödemesine gerek kalmadı. Taş atanları “silahsız teröristler” olarak tanımlayan bir Hintli komutan, standart bir suçlamayla Keşmirlilerin Pakistan eğilimli isyancı gruplar tarafından finanse edildiğini söyledi. Ancak Arap hükümetler Filistini amaçlarını inkar etmeden desteklemişti, aynı şey Keşmir’e siyasi ve diplomatik destek veren Pakistan için de geçerli.
Filistinliler taş atma savunma mekanizmasını büyüterek kendi topraklarını istediler ve İsrail askerlerini hantal işgalcilere çevirdiler ki, Hint askerleri onların aynadaki yansıması gibiler. Keşmirli siviller özgürlük hareketinin öncüsüdür. Keşmirliler, Hindistan’a zarar vermektense, yeniden self determinasyon haklarına odaklanmış ve geniş katılımlı organize protestolarla, dikkatleri Yeni Delhi’nin üzerinde toplamıştır.
Yeni Delhi’de sunulan öneriler arasında: Hint güvenlik güçlerini işledikleri suçlardan koruyan Özel Kuvvetler Yetki Yasası (AFSPA)’nı feshetme veya yeniden düzenleme, bölgedeki güvenlik güçleri sayısını azaltma ve sivil bölgelerden askerlerin geri çekilmesi mevcut’tu. Hindistan’ın savunma kuruluşunun AFSPA’da yapılacak değişiklikleri reddetmesi dışında, bu önlemler ya kasten önemli olan noktayı kaçırıyor veya  görmezden geliyor. Düşük yoğunluklu gösterilerle büyük avantaj sağlayan ve bağımsızlık talep eden Keşmir’in siyasi yetkilileri veya tabanları başka hiçbir şey tatmin etmez.
Bütün Partiler Hürriyet Konferansı (APHC) Başkanı Mirwaiz Umar Farooq “Keşmir’in işe veya ekonomik pakete ihtiyacı yok, mücadelesi özgürlüğü için. Özerkliği kabul etmeyeceğiz. Keşmir meselesi ya BM kararları gereğince çözülecek veya insanlara self determinasyon hakkının verileceği aşamalı bir şekilde”, dedi.
Hindistan’ın Keşmir üzerindeki etkisi azalırken, Singh geçenlerde bir açıklamasında “Keşmir Hindistan’la bir bütündür. Bu çerçevede, her türlü diyaloga hazırız”, dedi. Hiç bir Keşmir’li yetkili bu tarz ön şartları kabul etmeyecektir. 
Keşmir’in sevilen liderlerinden Syed Ali Shah Gilani, “Evet Singh Yeni Delhi’nin görüşmelere açık olduğunu söyledi fakat, Keşmir’in Hindistan’ın ayrılmaz bir bütünü olduğu konusunda ısrar ediyor. Bütün mesele burada zaten… Eğer Hindistan Keşmir’i ihtilaflı bölge olarak görmüyorsa, görüşmenin ne anlamı var?” dedi.
Gilani, görüşmeler için kendi isteklerini sıraladı ve birçoğu Farooq’un istekleriyle örtüşüyor. Hindistan’ın Keşmiri ihtilaflı bölge olarak adlandırmasını, AFSPA’nın feshedilmesini, siyasi tutukluların serbest bırakılmasını, Hint askerlerinin suçlarından dolayı cezalandırılmasını ve son olarak Hint askerlerinin Keşmir’den çekilmesini istiyor. Kısaca, self-determinasyon istiyor.
Pakistan Başbakanı Syed Yusuf Gilani’nin Pakistan bağımsızlık Günü’nde belirttiği gibi, Keşmirli liderler de Hindistan, Pakistan ve BM arasında görüşmeler yapılması çağrılarını yinelediler. Herhalde Hindistan Keşmir’deki ağırlığını kaybettiği için Pakistan’la görüşmeyi istemiyor.
Keşmirli ve Pakistanlı yetkililerle uzlaşamadığı için Hindistan’ın yalnızlığı Yeni Delhi’yi yavaş yavaş çökertecektir.
Tarih Hindistan’dan yana değil. Keşmir’e sanıldığından fazla süredir bağlı olmasına karşın, Keşmir’i Terk Edin Hareketi bölgeyi bağımsızlığa doğru sabit bir şekilde itiyor. Hindistan Keşmire tutunduğu dalların kırıldığına ve bölgenin durumunun ciddi şekilde görüşülmesi gerektiğine inanmalı, yoksa uluslararası kamuoyu harekete geçmeye zorladığında, geç kaldığı için pişman olcacaktır. Hindistan’ın stratejik konumu ve gücü, Batı’nın bugüne kadar sessiz kalmasını sağlamıştır ancak, eğer anlaşmazlık büyürse uluslararası kamuoyunun müdahale etmesi kaçınılmaz olur.  
Gerçekte, İntifada’yı kabullenmemek olayı tamamlıyor. İsrail’in şiddetle Birinci İntifada’yı kabul etmemesi, Filistinlilerin “işgalciyi şeytana dönüştürme” hedeflerine ulaştıklarını hissettirdi ve uygulamada başarısız olsa bile Oslo Antlaşması uyarınca Batı Şeria’dan geri çekilmeye zorladı. Hindistan’da aynı trende yol alıyor ve mermiler atıldıkça daha da hızlanıyor.
Polis müfettişi yardımcısı Abdul Ahad Jan, ayakkabısını Omar Abdullah’ın kafasına attığı zaman, polis raporu kendisini “zihinsel özürlü” olmakla itham etmişti. Jan, Keşmir’de bir kahraman olarak karşılandı ve akli dengesi gayet yerinde. Gerçekte zihinsel muayene’den geçmesi gereken Hindistan’dır.
-----------------------------------------------------------------------------------------------
James Gundun Washington D.C.’de yaşayan bir siyaset bilimci’dir. Blog adresi www.hadalzone.blogspot.com. Bu kısaltılmış makale’nin tamamı Kashmir Observer’da yayınlanmıştır.

No comments:

Post a Comment