Keşmir: Güney Asyanın Kanayan Yarası - Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL - 27 Ekim 2014

Dünya sadece Türkiye ve yakın çevresi ağırlıklı dönmüyor. Yeni bir Hicri Yıla (1436) girdiğimiz şu günlerde İslam dünyasındaki bölünmüşlük, işgaller, kan ve gözyaşları bitmek bilmiyor. Her yeni yıl, bu sarmaldan çıkış için bir “umut yılı” olarak kabul edilse de, sonuç ne yazık ki hep aynı. 
Bu sorunun sembol adreslerinden birisi de bizden binlerce kilometre ötede, Himalaya eteklerinde yer alıyor. Buradaki Müslümanlar 1947’den bu yana, tam 67 yıldır bir ümidin gerçeğe dönüşmesini bekliyor.
Halkının yüzde 80’i Müslüman olan, fakat İngiltere’nin böl-yönet politikasının bir sonucu olarak başındaki Hindu Vali’nin halkın iradesini hiçe sayarak Hindistan ile birleşme kararı almasının ardından 27 Ekim 1947’de işgale uğrayan Keşmir, aynı zamanda Soğuk Savaş’ın ve onun çifte standartlara dayalı politikalarının “yılmaz savunucusu” Birleşmiş Milletler’in mağdur ettiği bir bölge.
***
Evet, bir çoğumuzun sadece Keşmir olarak bildiği Cammu ve Keşmir, Güney Asya’nın kanayan yarası olmaya devam ediyor. 
“Cennet Vadi” adıyla da bilinen, stratejik konumu itibarıyla Güney Asya’nın kalbini oluşturan Keşmir, adeta Asya’nın ikinci Fergana Vadisi. Fergana Vadisi nasıl Orta Asya devletlerinin tam ortasında yer alıyor ise, Keşmir de Çin (daha doğrusu Doğu Türkistan), Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Tibet’in tam ortasında yer alıyor.
Aradaki temel fark, Fergana’nın işgal edilmemiş olması!
***
Keşmir’e tamamen hakim olan gücün bölgeye önemli ölçüde güç projeksiyonu yapabileceği, her türlü dinamikleri rahatlıkla harekete geçirebileceği ortada. Daha somut bir ifadeyle, bölge bu devletlerin geleceği açısından önemli bir kilit konumunda.
Dolayısıyla, temelinde jeo-kültürel farklılıkların olduğu “Keşmir Sorunu”, geldiği aşama itibarıyla küresel güç mücadelesinin, bir diğer ifadeyle Üçüncü Büyük Oyun’un da “cazip adreslerinden” biri konumunda. 
Bölgenin jeo-stratejik önemi, jeo-kültürel farklılıklardan kaynaklanan nedenlerin bir adım önünde, hatta onun bir aracı konumuna dönüştürülmüş vaziyette. Sorunun artık bu yönüyle ön plana çıkartılmamasının ve İslam dünyasının büyük ölçüde duyarsız kalmasının/duyarsızlaştırılmasının altında da bu yatıyor.
***
Ve sorunun tarafları artık sadece Pakistan ve Hindistan değil. Önümüzdeki süreçte meselenin daha da uluslararasılaştırılması söz konusu olacağa benziyor.
Pakistan ve Hindistan’ı 1947’den bu yana üç kez savaşa sürükleyen, “nükleer savaş” dahil olmak üzere her an yeni bir savaşa sebep olabilecek Keşmir’in doğusu (Aksai Çin), 1960’ta Hindistan-Çin arasında yaşanan ve Hindistan’ın kaybettiği savaştan bu yana Çin’in kontrolü altında. Dolayısıyla Çin, 1960’tan bu yana sorunun aktif bir parçası konumunda ve Pakistan’ın bu noktada en önemli müttefiki olarak karşımıza çıkıyor.
ABD’nin Çin’i çevreleme politikasının önümüzdeki süreçte Bangladeş, Myammar, Kamboçya, Tayland, Tibet  ve diğer bölge ülkeleriyle birlikte bu bölgeyi de içine alacak olması, Pekin’i uzun bir süredir ön alıcı politikalara itmiş görünüyor. Bu da, söz konusu sorunun daha komplike bir hal alması demek!
***
Bu durum, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olmayan Hindistan’ın işine ne kadar gelir bilinmez ama diğer üyelerin önemli bir kısmının işine uzunca bir süredir geldiği aşikar. 
Zaten sorunun bugüne kadar uzamasının altında da bu yatıyor. Hatta 11 Eylül öncesi itibarıyla önemli ölçüde mesafe kat etmeye başlayan Taç Mahal sürecinin 11 Eylül sonrası itibarıyla sabote edilmesinin altında da bu husus yatıyor.
Afganistan’ın işgaline önemli bir gerekçe oluşturan “terör”ün kapsama alanına Keşmir’in de dahil edilmiş olması bu açıdan oldukça dikkat çekici. Terörle mücadele adı altında Keşmir’deki işgal sürecinin daha da derinleştirilmesi-genişletilmesi ve BM kararlarının Hindistan tarafından devamlı şekilde ertelenmesi, aslında sorunun daha da kronik bir hal almasından başka bir şeye hizmet etmiyor!
***
Bu arada, bunca sorun içerisinde niçin Keşmir’i yazdığıma gelince... 
Milli Mücadele yıllarında İslam’ın son kalesi için bütün mal ve mülklerini satıp bize gönderen ve kurtuluşumuz için dua eden “Hindistan Müslümanları”nın torunları burada yaşamaya devam ediyor. Dolayısıyla, en azından bu yazıyla da olsa yanlarında olduğumuz mesajını buradan vermeye çalıştım.
Türkiye’nin bir an önce gerçek gündemine dönmesi bundan ötürü oldukça önemli. Türkiye gerçek gündemine dönmedikçe ve tarihsel misyonunu sahiplenmedikçe bu coğrafyalar kan kaybetmeye devam edecek...
Yazık! 
Courtesy: Milli Gazete

No comments:

Post a Comment