Pakistan’ın mütefekkir ve milli şairi Dr. Muhammed İkbal ve Türkiye’nin milli ve İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy, aynı dönemde yaşamışlardır. 1877’de dünyaya gelen İkbal, 1938’de vefat etmiş, 1873’te dünyaya gelen Ersoy ise 1936’da vefat etmiştir. Aralarında birkaç yıl fark olmakla birlikte her ikisinin de dönemi aynıdır. Her ikisinin de ülkesi aynı durumlardan geçiyordu. Herkes bilmektedir ki 20. Yüzyılda bütün İslam ülkeleri siyasi ve kültürel açıdan aşağılanmıştı. Pak-o-Hind’te İngilizlerin idarecisi vardı ve Hint Müslümanları köle hayatı yaşıyordu. Onlar mutluluktan yoksundu. Sosyal, ekonomik ve ahlaki bakımdan geriydiler.
Diğer taraftan Almanya’nın Birinci Dünya Savaşında yenilmesinden sonra Türkiye’de mağlubiyetin mağduru olmuştu ve bütün Avrupa halkları onu köleleştirme düşüncesindeydi. Hatta itilaf devletleri İstanbul’u işgal etmişlerdi ve eski adı Smyrna olan İzmir de Yunanlıların eline geçmişti. Bu zor ve kötü dönemde bölünmemiş Hindistan’da Kaid-i Azam Muhammed Ali Cinnah’ın önderliğinde Müslim Lig Bağımsızlık Hareketi faaliyet yürütürken Türkiye’de ise Türk milleti, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde birlik olup aziz vatanlarını düşman halkların elinden kurtarmak için mücadeleyle meşguldü.
İki tarafta da bağımsızlık hareketlerinde düşünsel ve teorik açıdan Hint’te Allame İkbal, Türkiye’de Mehmet Akif Ersoy maneviyatı ve öngörüyü takviye eden düşüncelerini şiirleriyle kendi toplumlarına aktarıyorlardı ve onların istiklal savaşı mücadelesine katılmaları için teşvik ediyorlardı. Sanki ikisi de kendi toplumlarına yeni bir çağrıda bulunuyorlardı.
Pakistan’ın düşünce ve İslam dünyasına evrensel bir bağımsızlık ve eyleme geçme mesajı veren doğu şairi Allame Muhammed İkbal’i Arap dünyasında ve bilhassa Türkiye’de herkesten önce tanıtan, Batı’da ve Mısır’da yaşadığı dönemde onu şiirlerinden tanıyan, düşüncelerinden oldukça etkilenen Mehmet Akif Ersoy olmuştu. Nitekim Türkiye’ye döndükten sonra kendisi de aynı düşünceleri Türklere vermeye başladı.
1918’de itilaf devletleri İstanbul’u işgal ettiklerinde Mehmet Akif Ersoy Anadolu’ya geldi ve Mustafa Kemal Paşa’nın himayesinde söylemleri ve yazılarıyla bağımsızlık hareketine can vermeye başladı. Yazıları ve şiirlerinin yanında mescitlerde vaazlar vererek ve mitinglerde konuşmalar yaparak halkı organize edip, onlara düşmanlara karşı safa geçmesi telkininde bulunmaya başladı.
Gerçek şu ki; İkbal ve Akif arasında müthiş düşünce ve görüş uyumu bulunmaktadır. İkisinin de gönlünde Müslümanların ve bütün insanların kötü durumlarını iyileştirme hasleti vardı. İkbal’in ifade tarzı din ve dünya gerçeklerinin yansımasıdır. Aynı durum Akif’in ifade tarzında da bulunur. Her iki şairin de uyuşukluğa, inanç zayıflığına ve kadercilik anlayışına karşı yazılar yazdıkları, kendi halklarını mücadeleye teşvik ettikleri ve İslam aleminin uyanması için kendi çabalarını sergiledikleri görülmektedir. İkisi de Cemalettin Afgani gibi İslam birliği ve İslam milleti için yeni bir hayat arayışındaydı.
Mehmet Akif Ersoy ve Dr. Muhammed İkbal, batı kültürüne ve siyaset tasavvuruna karşı ve İslam kültürünün savunucusuydular. Mehmet Akif Ersoy da İkbal gibi batının din dışı siyasetine ve materyalizmine karşıydı. Allame İkbal ve Mehmet Akif Ersoy her ikisi de umudu ve aydınlık geleceği müjdelemişlerdir. Her ikisi de bezginlik ve umutsuzluktan uzak durmuşlardır. İkisinin de şiir ve düşünceleri daima mücadele, sürekli gayret, amaca odaklanma, hürriyet ve bağımsızlık dersi vermiştir. İkisi de Mevlana Celaleddin Rumi’den derinden etkilenmiştir. Allame İkbal, Mevlana Rumi’yi kendine mürşit olarak görmüştür. Akif de Mevlana Rumi’den İkbal kadar etkilenmiştir.
Konuşmama son verirken şunu ifade etmekten büyük mutluluk duyacağım; Bu yıl Pakistan ve Türk hükümetleri, kendi ülkelerinde, bu iki büyük mütefekkir ve şairin anısına “Kültür varlıkları” olarak ortak posta pulu basmışlardır.
No comments:
Post a Comment