27 Haziran 2017’de Washington D.C’de çıkarılan ABD-Hindistan Ortak Bildirisinin notlarını aldık.
Ortak Bildiri Güney Asya bölgesinde stratejik istikrar ve kalıcı barış hedefine ulaşmak için tek başına yardımcı değildir. Bölgedeki gerilimin ve istikrarsızlığın anahtar kaynaklarına hitap etmekte başarısız olan bildiri zaten gergin olan bir durumu daha da ağırlaştırmaktadır.
Başkan Trump ve Başbakan Modi arasında Washington D.C’de yapılan toplantı Hindistan’ı bölgedeki barışa karşı olan politikalarını değiştirmeye zorlamak için kaçırılmış bir fırsat oldu. Hindistan’ın Keşmir’deki ısrarcı insan hakları ihlallerinin ve Hindistan’daki dini azınlıklara yaptığı devlet destekli zulümlerin temel insanlık onuruna, yaşam ve mülk hakkının korunmasına ve ifade özgürlüğünün korunmasına saygı duyulmasıyla yer değiştirmesi gerekmektedir. Bildiride de bahsedilen demokratik koruyuculuk minimum olarak bunları gerektirmektedir.
Pakistan sıkı bir biçimde Keşmir davasının haklılığına inanmaktadır ve Keşmir halkını kendi kaderini belirleme hakkı için verdiği barışçıl mücadeleden dolayı desteklemektedir – bu hak için onlara tekrar eden BM Güvenlik Konseyi kararları aracılığıyla uluslararası topluluk tarafından söz verilmiştir. Kendiliğinden Keşmir mücadelesini terörizmle eşit görmek ve kendi kaderlerini belirleme haklarını destekleyen bireyleri terörist olarak görmek için yapılacak hiçbir girişim kabul edilemez. Buna eşdeğer derecede kabul edilemez olan diğer bir şey de masum Keşmirli sivillere karşı Hindistan güvenlik güçleri tarafından girişilen zalimliklerin bilerek göz ardı edilmesidir. Bu BM Kuruluş Sözleşmesinin ideallerini ve prensiplerini ihlal etmektir. Bölgedeki barışı ve güvenliği tehdit etmektedir.
Pakistan Hindistan’la arasındaki tüm anlaşmazlıkları, özellikle Cammu ve Keşmir anlaşmazlığını barışçıl yollarla ve Keşmir halkının isteklerine hitap etmenin önemini vurgulayan BM Güvenlik Konseyi kararlarına uygun olarak çözmek için hazırdır ve adanmıştır. Bu Hindistan’ın da kamuoyuna açık olarak göstermesi gereken bir bağlılıktır.
Pakistan bölgedeki terörün birinci dereceden kurbanı olmuştur. Pakistan’ın terörle mücadele için gösterdiği bağlılık ve fedakarlıklar benzersizdir. Hiçbir ülke bu konuda Pakistan kadar fedakarlıkta bulunmamıştır, sadece maddi kaynaklar olarak değil ama verilen canlar açısından da. Sayısız güvenlik operasyonu aracılığıyla, topraklarımızdan ayrım gözetmeksizin teröristleri ve bunların şebekelerini çıkartmakta belirgin bir başarı kazandık. Bu belayı topraklarımızdan kovarak terörizme karşı mücadeleyi mantıklı bir sonuca ulaştırmak için kendimizi adadık. Pakistan uluslararası topluluğun tartışmasız bir biçimde terörizme karşı yapılan bu savaşta kendisiyle beraber durmasını beklemektedir.
Ne yazık ki, teröre karşı savaşta liderlik rolü üstlenmeye çalışanların kendileri Pakistan’da son yıllarda yaşanan terör olaylarının birçoğundan sorumludur. Hindistan sınır ötesinden Tehrek-Taleban’ı Pakistan’a karşı bir temsilcisi gibi desteklemiştir. Bu daha da ileri giden bölgesel güvensizlik kaynağını yaratmakta Hindistan’ın suçluluğu ihmal edilemez.
Pakistan aynı zamanda gelişmiş askeri teknolojilerin Hindistan’a satışıyla da derinden ilgilenmektedir. Böyle satışlar bölgede askeri dengesizliklere de yol açmaktadır ve Güney Asya’da stratejik istikrarı baltalamaktadır. Bu Hindistan’ın daha da ileri giderek agresif askeri doktrinler adapte etmesine ve hatta askeri maceracılığa kalkışmasına yol açmaktadır. Modern askeri donanımların ve teknolojilerin transferi ve Hindistan için tekrarlı olarak yapılan istisnalar, Hindistan’a stratejik bir baskı rejimi kurması ve bölgede kalıcı bir güvenlik mimarisi oluşturması amacıyla çabalara girişmesi için engel olmaktadır.
İslamabad, 28 Haziran 2017
For English version, please click here