Pakistan'da 100. karaciğer nakli gerçekleştirildi


Pakistan'da 100'üncü karaciğer naklinin gerçekleştirilmesi dolayısıyla, bir sempozyum düzenlendi... İslamabat'taki Sempozyum'un onur konuğu ve konuşmacısı; Prof. Dr. Mehmet Haberal'dı... Büyük ilgiyle karşılanan Haberal, Türkiye'de organ naklinin dünü, bugünü konulu bir konferans verdi. Yurda dönüşünde de sempozyumu değerlendirdi... "Kronik organ hastası çok, yeteri kadar organ yok" diyen Prof. Dr. Haberal, her fırsatta dile getirdiği organ bağışı çağrısını yineledi... Haberal, özellikle, Sempozyuma da katılan Pakistan Cumhurbaşkanı'nı, organ bağışına yönelik katkılarından dolayı kutladı.


Prof. Dr. Mehmet Haberal, Pakistan'daydı.

Pakistan'da 100'üncü karaciğer transplantasyonun gerçekleştirilmesi dolayısıyla İslamabad'da bir sempozyum düzenlendi.

Onur konuğu olan Haberal, Türkiye'de organ naklinin dünü, bugünü konulu bir konferans verdi, Başkent Üniversitesi Hastanesi'nde gerçekleştirilen çocuklarda karaciğer transplantasyonunu anlattı.

Konferansın ardından Pakistan televizyonu Haberal ile röportaj yaptı.

Haberal'a ilgi büyüktü. Tüm meslektaşları organ naklinde yaptığı önderlik nedeniyle Haberal'a teşekkür etti.

Sempozyumun kapanış yemeğine, organ bağışını artırmaya yönelik desteğini esirmeyen Pakistan Cumhurbaşkanı Memnun Hüseyin de katıldı.

Cumhurbaşkanı Hüseyin, Haberal'a katılımı için teşekkür etti. Prof. Dr. Mehmet Haberal da, Cumhurbaşkanına örnek davranışı karşısında, Başkent Üniversitesi'nin plaketini sundu.

Yurda dönen Prof. Dr. Mehmet Haberal, havaalanında İslamabad ziyaretini değerlendirdi.

Kadavradan organ bağışının yetersiz oluşuna dikkat çeken Prof. Dr. Haberal, organ bağışı çağrısını yineledi.

CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal da havaalanındaydı.

Haberal'ın 1979 yılında çıkmasına öncülük ettiği Organ nakli yasasının önemini vurguladı Tanal ve organ bağışı çağrısında bulundu.

Pakistan ziyaretinde Prof. Dr. Haberal'a eşlik eden Başkent Üniversitesi Genel Koordinatörü Eczacı Feyyaz Artukoğlu da izlenimlerini paylaştı.
Courtesy: Kanal B

Türkiye'de tandır, Pakistan'da roti

Pakistan’ın genelinde roti olarak adlandırılan ekmeğin adı, incelik veya kalınlığına göre değişse de kokusu herkesi cezbediyor.


Pakistan’da sofraların olmazsa olmaz tadı, tandır ekmeği. Urduca’da “roti” adı verilen tandır ekmeğinin kokusu, zaman zaman sokak aralarına yayılıyor. Bunun nedeniyse, mahalle fırınları gibi hizmet veren roticiler.
Rotiler, küçük bir alanda senkronize çalışan 3 kişi tarafından hazırlanıyor. İlk olarak yoğrularak hazırlanan hamur, eşit parçalara bölünüyor ve hamur parçaları top haline getiriliyor. Ardından hamur topları, merdane yardımıyla açılıyor ve “roti” şeklini alıyor.
Hamurlara son kıvamı verildikten sonra, nemlendirilmiş özel bir yastık yardımıyla tandırın iç duvarlarına yapıştırılıyor. Rotiler, killi çamur kullanılarak yapılan tandırın duvarlarında bir süre bırakılıyor. Tandırda yeterince bekledikten sonra demir çubuklar yardımıyla çıkarılan rotiler, etrafa güzel bir koku yayıyor.
Roti için önemli olan sıcak yenmesi
Rotiler, ince ve kalınlıklarına ya da içerisindeki malzemelere göre farklı adlar alıyor. Roti dükkanlarından birinin sahibi rotinin yapılışını şu ifadelerle anlatıyor: “Sabahları 'til' dediğimiz susamlar ekliyoruz ve bu tür rotilere kulça roti adını veriyoruz. İnce yapılan rotilere patiri, daha kalın rotilere ise hamiri deniyor. Hamiri rotilerin içine biraz soda katarak daha kabarık olmasını sağlıyoruz. Roti yapımında su ve un ayarı önemli. Tadı ve kıvamının tutması için dikkat etmek gerekiyor.”
Bazı roticilerin önünde yerel yemeklerin sunulduğu lokantalar da kuruluyor. Böylece tandırdan yeni çıkmış sıcak rotiler, hemen sofralarda yerini alabiliyor.
Roticilerden sürekli alışveriş yapan bir vatandaş şu sözleri sarfetti: “Her şeyden önce rotinin tadı çok iyi. Halk başka yerden ekmek almaz. Bizim için ekmek rotidir. Çalışırken gelip arkadan roti alıyor ve burada yemek yiyorum. Akşam giderken de evime götürüyorum. Ancak roti için önemli olan sıcak yenmesi.”
Pakistan’da daha çok Hayber Paktunha ve Pencap eyaletlerinde tüketilen tandır ekmeği rotiler, Ortadoğu ve Asya halklarının ortak kültürlerinden biri olarak gündelik hayattaki yerini koruyor.


Ömer Musa Targal haber verdi

Çok dilli bir müzisyen: Arieb Azhar (video)

Pakistan’ın ünlü sanatçı Arieb Azhar, sufi folk müziğinin önemli temsilcilerinden. Tasavvuf kültürüne de ilgi duyan Pakistanlı sanatçı, Urduca, İngilizce, Boşnakça, Hırvatça ve İspanyolca şarkılar söylüyor.
ÖMER MUSA TARGAL – KUZEY HABER AJANSI
Arieb Azhar, Pakistanlı bir sufi-folk müzık sanatçısı. Yankı anlamına gelen “Wajj” adlı ilk albümünde Bulleh Şah ve Havace Gulam Ferid gibi Hint alt kıtasının meşhur sufi şairlerin şiirlerini seslendirdi. Arieb Azhar, ayrıca bugüne kadar birçok single çıkardı.

Aslında üniversite yıllarında dönemin siyasi koşulları içerisinde Şilili şair ve söz yazarı Victor Jara’dan etkilenen Arieb Azhar, devrimci İspanyol şarkılarını repertuarına kattı. Ancak daha sonra farklı bir dünyayı keşfetti.

SUFİ ŞİİRLERİNİ KEŞFETTİ

Arieb Azhar keşfettiği yeni dünyayı şu sözlerle anlattı: “Son yıllarda dünya görüşüm epey değişti. Sosyalist bir gelenekten geliyordum. Ancak şu anda bir anlamda varoluşçu çizgiye geldim. Sufi düşüncesi ve felsefesine eğilmeye başladım. Daha sonra bütün dinlerin evrenselliğinin ve güzelliğinin farkına vardım ve tüm dinlerin de ortak mesajını aradım. Pencabi, Urdu ve Seraiki gibi yerel dillerdeki sufi şiirleri keşfettim.

BABA BULLEH ŞAH'TAN ETKİLENDİM

Özellikle 17. yüzyılda Pencap bölgesinde yaşayan Baba Bulleh Şah’dan çok etkilendim. Yaşadığı dönemde Baba Bulleh Şah’ın kurumsallaşmış bir din yerine gerçek bir inancın arayışında olması, beni kendisine yakınlaştırdı.”

Arieb Azhar, geçtiğimiz yıl Aralık ayında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde gerçekleştirdiği Lahor ziyaretinde, Yunus Emre’den “Geldi Geçti Ömrüm Benim” şiirini davetliler için seslendirdi. Azhar, önce Hz. Mevlana’dan bir şiir seçmek istemiş ancak Yunus Emre’yi okuduğunda, onu Baba Bulleh Şah’a çok yakın bulmuş.

“YUNUS EMRE'Yİ BABA BULLEH'E BENZETTİM”

Arieb Azhar o günü şu ifadelerle anlattı: “Hz. Mevlana Celaleddin Rumi elbette gelmiş geçmiş en büyük şairlerden biri. Hz. Mevlana sarayın dilince bir Farsça ile yazıyordu şiirlerini. Ancak Yunus Emre yerel bir dil kullanıyordu ve şiirleri halka dönüktü. Hz. Mevlana ise çok daha felsefiydi. Elbette her ikisi de tasavvuf kültüründen geliyordu. Yunus Emre’nin şiirinde dünya ile bir derdi olduğunu gördüm ki Baba Bulleh Şah da şiirlerinde bunu dışa vuruyor. Böyle bir benzerlik kurdum.”

Arieb Azhar’ın çok farklı bir yönü daha var. Tam 13 yıl boyunca Hırvatistan’da yaşamış ve bu nedenle de Bosna’nın Sevdalinka ezgilerine hiç yabancı değil. Arieb Azhar 1990’da eğitim için Yugoslavya’ya gittiğinde 1991’de başlayan savaşın ortasında kaldı.

ŞARKILARI BÜTÜN ANLAMLARIYLA BİLMEYİ SAVUNUYOR

Savaş sonrası Hırvatistan’da yaşadığı dönemde, Balkan ve 90’ların Evergreen şarkılarını seslendirdi. 7-8 yıl boyunca da İrlandalı bir grupla çaldı. 11 yıl önce Pakistan’a dönerek bu toprakların folk ve klasik geleneğini yeniden keşfetmeye başlayan Arieb Azhar, yalnızca Hint alt kıtası şarkılarını iyi söylemek değil ne hakkında olduklarını da bilmek gerektiğini düşünüyor.

GAZETEDE MÜZİK YAZILARI YAZIYOR

Arieb Azhar, bugünlerde grubuyla uluslararası festivallere katılıyor ve ülkenin en saygın gazetelerinde müzik sanatına dair yazılar kaleme alıyor. Repertuarındaki Urduca, İngilizce, Boşnakça, Hırvatça ve İspanyolca şarkılar nedeniyle de uluslararası anlamda bilinirliği günden güne artıyor.

Courtesy: SonDevir
External Link: http://www.sondevir.com/index.php?aType=haber&ArticleID=233378&q=pakistan

Pakistan Deniz Kuvvetleri Gemisi Türkiyede Deniz Tatbikatına Katıldı, Antalya Limanını Ziyaret Etti

ANTALYA, 14 Kasım 2014: Z9 EC Helikopteri taşıyan, Pakistan Deniz Kuvvetlerine ait PNS ALAMGIR (FFG 260) gemisi, 06-15 Kasım 2014 tarihlerinde, Marmaris’teki Aksaz Deniz Üssü’nü ve Antalya Limanını ziyaret etti ve Türk Deniz Kuvvetlerinin “Mavi Balina-14” Tatbikatına katıldı. Pakistan Deniz Kuvvetlerine ait P3C-Orion uçağı da Dalaman Üssünden tatbikata katıldı.

PNS ALAMGIR gemisi, 13-15 Kasım 2014 tarihlerinede Antalya’daydı. Gemi çok işlevli bir fırkateyn ve Z9EC helikopteri taşımaktadır. Gemini komutanı Kaptan Faisal Amin basın mensuplarını gemide ağrldı. Misafirlerine geminin özellikleri ile ilgil bir brifing ve yemek verdi. Kaptan Amin; kendisinin ve çalışma arkadaşlarının Antalya’da olmaktan mutlulk duyduklarını belirtti.

Kaptan Faisal Amin, PNS ALAMGIR, ALAMGIR olarak adlandırılan gemilirin üçüncüsü olduğuna dair bilgi verdi.

Amin verdigi brifing de “Mavi Balina tatbikatı, Ortak Deniz Güvenliğini ve birlikte çalışılabilirliğin teşvik edilmesi konusunda hızla önemli bir bölgesel forum haline geliyor. Önemli ülkelerin deniz kuvvetlerinin ve üst düzey heyetlerin Mavi Balinaya katılması, bu tatbikatın Doğu ve Batı ülkelerinin günümüzün en önemli denizcilik sorunlarından biri olan Ortak Deniz Güvenliği için paylaşımda bulunmak, görüşmek ve çözümler üretmek için ortak bir foruma dönüştüğünü göstermektedir. PNS ALAMGIRin bu tatbikata katılması, mevcut olan ikili ilşkileri daha da güçlendirecektir. Üst düzey savunma heyetlerinin karşılıklı ziyaretleri, mübadele eğitim programları ve deniz birliklerinin ziyaretleri, Türkiye-Pakistan savunma ilişkilerinin düzenli özelliğidir. Savunma bağlarını daha da güçlendirmek amacıyla, Pakistan Deniz Kuvvetleri, Şubat 2015’de organize etmeyi planladığı, 5. Çokuluslu AMAN-15 Tatbikatına Türk Deniz Kuvvetlerini de kapsayan 30 Deniz Kuvvetlerinin katılımını beklemektedir” dedi.

Pakistan Deniz Kuvvetleri, bölgede, Umman Denizi de dahil, Aden Körfezinden Umman Körfezine kadar, barış ve istikrarın sağlanmasında aktif rol almaktadır. Pakistan Deniz Kuvvetleri, barışla ilgili tüm çalışmalara aktif olarak katılmaktadır. Pakistan Deniz Kuvvetleri, 2003 yılında, Koalisyon Deniz Harekat Planına (Coalition Maritime Campaign Plan-CMCP) katılmış ve şimdiye kadar Koalisyon Görev Kuvveti-150 ye beş kez kumanda etmiştir. Pakistan Deniz Kuvvetlerinin proaktif duruşu ve harekatları sayesinde, harekat bölgesinde teröre bağlı tek bir olay gerçekleşmemiştir.


Bakan Eroğlu, Pakistan'a hidroelektrik santrali için iş birliği sözü verdi

ANKARA (CİHAN)- Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Pakistan ile Türkiye arasındaki iş birliğini daha da geliştireceklerini ortaya koyarak , bilhassa baraj ve hidroelektrik santraller hususunda iş birliği sözü verdi.

Veysel Eroğlu, Pakistan İslam Cumhuriyeti Başkent Ankara Büyükelçisi Muhammad Haroon Shaukat’ı Bakanlık'ta kabul etti. Pakistan Büyükelçisi Muhammad Haroon Shaukat’ın çok fazla güzel Türkçe konuştuğunu açıklayan Eroğlu, kendisinin Türkiye ve Pakistan ile iş birliğini geliştirmek için geldiklerini ve bu olayı kendileri ile detaylı olarak görüşeceklerini ifade etti . 

Eroğlu, "Biz Pakistan’ı çok fazla seviyoruz. Zira geçmişten gelen 100-150 senelik bir dostluk var. Bilhassa Sultan Abdulhamit Han'ın tarihte ‘İstanbul’da bir Türk hapşırdığı vakit Hindistan’daki Müslümanlar nezle olur.’ diye bir sözü var. Tabi İstiklal Harbi esnasında kahraman ordumuzun çok fazla çok büyük bir nakit sıkıntısı vardı. Hindistan Müslümanları çok fazla çok büyük bir miktarda nakit topladılar. Büyük Taaruz hazırlıklarındaki masrafları neredeyse 3’te biri, bir tarihçi olarak söylüyorum, sizin gönderdiğiniz yardımla İstiklal Harbinde yaptığınız bu katkıdan dolayı teşekkür ediyoruz. Tabi biz de Pakistan ile ilgili kardeş dost memleket ne gerekiyorsa yapmak bizim de boynumuzun borcudur. Aynı zamanda vefa borcumuzdur. Zira o yardımı hiç bir zaman unutamıyoruz." ifadelerini kullandı.

'BÜYÜK BİR TECRÜBEMİZ VAR'

Pakistan-Türkiye arasındaki iş birliğini daha da geliştireceklerini ifade eden Eroğlu şu şekilde devam etti: "Türkiye’de böyle kıymetli bir büyükelçimizin de olması bizim için de çok büyük bir talih , inşallah Pakistan ile beraber Türkiye arasındaki iş birliğini daha da geliştireceğiz. Türkiye, hidroelektrik enerji hususunda çok fazla çok büyük bir tecrübe sahibi. Şu anda biz baraj ve hidroelektrik santraller hususunda dünyada ilk 3’e giriyoruz. Bu sebepten ötürü çok büyük bir tecrübemiz var, bilhassa nehir santralleri, başka baraj ve hidroelektrik santraller hususunda biz sizlere, destek demeyelim de iş birliği yapacağız diyelim, iş birliğimizi daha da geliştireceğiz, bunun sözünü veriyoruz, hayırlı olsun."

Konuşmasının ardından Eroğlu, Pakistan Büyükelçisine hatıra plaketi takdim etti. CİHANBakan Eroğlu, Pakistan'a hidroelektrik santrali için iş birliği sözü verdi.
Courtesy: Bugun

Ambassador of Pakistan discusses energy cooperation with Turkish Minister

ANKARA, 13 November 2014: Ambassador of Pakistan to Turkey Mr. Muhammad Haroon Shaukat here today called on Turkish Minister for Forestry & Water Affairs Mr. Veysel Eroğlu and discussed Pakistan-Turkey cooperation in energy sector, particularly setting up small and medium sized hydro power projects in Pakistan.

The Turkish Minister said Turkey has vast experience in hydropower sector saying, "right now we are entering the world as the third big country in terms of dams and hydroelectric power plants.” He recalled the great support given by the Muslims of the Sub Continent for Turkish war of independence. He said it is our duty to take care of each other’s needs. Mr. Veysel Eroğlu reiterated his offer to support Pakistan in building dams and hydroelectric power plants so that Pakistan could overcome energy shortage.


Ambassador Haroon Shaukat informed that Pakistan is facing energy shortfall. He said Pakistan could benefit from the Turkish experience to produce clean and cheap energy through hydroelectric power plants.
More Photos from http://goo.gl/XA7Jdy

Pakistan Embassy School Ankara visits the Foundation for Children with Leukemia (LOSEV) school


The LOSEV (Lösemili Çocuklar Vakfı) week is celebrated between 2-8 November every year. As part of an activity of the Social Activity Club, the Pakistan Embassy School (PEISG) arranged a trip to the LOSEV School in Ankara on 6th November 2014 under the supervision of Mr. Imran Ali and Ms. Besi Erguven.

The group was received at the LOSEV School by their fifth grade students. They gave a presentation on the establishment of LOSEV and the different services provided by the organization such as:
·         Free treatment of Leukemia to children suffering from the disease
·         Free college education to the recovered (patients)
·         Free accommodation to the Leukemia patients and their families
·         Job opportunities to the patients’ mothers at school canteen against a certain remuneration

After the presentation, students of class V presented a musical show on “Old McDonald had a farm” and “Here we go around the Mulberry bush.”

The International Coordinator of LOSEV Ms. Sezgin Soylu also gave a presentation on the recovery and rehabilitation process of the recovered patients into their normal social life and activities.


In the end, PESIG students and the LOSEV students played a few games together and the day ended with the exchange of gifts by both sides.

Large-scale Pakistani participation in Texworld exhibition, Efforts on to boost export of high quality Pakistani textile products – Pakistan Envoy

ISTANBUL, 7 November 2014: Ambassador of Pakistan to Turkey Mr. Muhammad Haroon Shaukat while visiting Pakistani stalls at three days Texworld exhibition at Istanbul said Pakistani textile products are of highest quality y and by showcasing state of the art textile products, Pakistani exports could be further boosted. He said Textile industry is considered as the backbone of Pakistan's economy and assured that the Embassy of Pakistan will provide every possible help to Pakistani textile exporters to market their products in Turkey and the region.

About 14 leading Pakistani textile manufacturers and exporters participated in the premiere of Texworld Istanbul, an apparel fabrics and accessories fair held at Istanbul Lütfi Kırdar International Convention and Exhibition Center from 4-6 November 2014.

Consul General Istanbul Dr. Yousaf Junaid, who made arrangements for the exhibition, said Pakistani textile products are having an edge over its competitors. He said Pakistani products are produced with state-of-the-art technology and Pakistan is an important regional textile hub for quality textile products. All world renowned brands of textile are manufactured in Pakistan, he added.

The Pakistan participating companies presented cotton and functional fabrics, fibers and yarns. About 10 countries were represented by 115 exhibitors from China, France, Germany, India, Indonesia, Hong Kong, Pakistan, South Korea, Taiwan and Turkey. The exhibition offered an excellent opportunity where Pakistani products were showcased to buyers and professional visitors from Turkey and from the surrounding regions, including the Middle East and the Gulf States, Central Asia, Russia, Eastern Europe and North Africa. Trade Development Authority of Pakistan facilitated the participation of some companies while few more Pakistani companies participated under their own arrangements.


More photos from link http://goo.gl/luidX1

Türkiye’nin Pakistan Politikası: İkili İlişkilerdeki Temel Dinamikler - Selçuk ÇOLAKOĞLU

27
Türkiye’nin Pakistan Politikası: İkili İlişkilerdeki Temel
Dinamikler
Selçuk ÇOLAKOĞLU*
Özet
Türkiye ve Pakistan, daima iyi ilişkilere sahip iki ülke olduğu gibi uluslararası
alanda ortak güvenlik politikaları geliştirme konusunda da
işbirliği yapmaktadır. Nüfusları Müslüman çoğunluğa dayanan ve siyasi,
ekonomik ve askeri kapasite açısından orta büyüklükte güç olarak
nitelendirilebilecek bu iki dost ülkenin ilişkilerinin analizinin yapılması,
uluslararası ilişkilerdeki bu tür ilişki tarzlarını anlayabilmek açısından
açıklayıcı olacaktır. Bu amaçla, Türkiye-Pakistan ilişkilerinin
başlangıcından bu yana nasıl geliştiği, ilişkilerin temel dinamiklerinde
değişiklik olup olmadığı ve eğer bir değişim yaşandıysa bunun ne şekilde
gerçekleştiği bu makalenin temel konuları arasında bulunmaktadır.
İkili ilişkilerde yaşanan değişim ve dönüşüm açıklanırken dini-kültürel
yakınlık (ortak kimlik), ortak güvenlik kaygıları ile ortak ekonomik çıkarlar
gibi temel unsurlar üzerinde durulacaktır. Makalede ayrıca bu
iş birliği alanlarının hangisi veya hangilerinin ikili ilişkilerde daha belirleyici
olduğu hususu da değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Türkiye, Pakistan, İkili İlişkiler, Dış Politika Analizi

Turkey’s Policy towards Pakistan: Main Dynamics of the Bilateral
Relations

Abstract
While Turkey and Pakistan are two countries with everlasting and intimate
relations, they also cooperate in order to develop common security
policies in the international arena. It will be explanatory in formulizing
the kind of relations between such countries, when we are to shed light
* Prof.Dr., Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü. E-Mail: scolakoglu@
gmail.com.
Uluslararası Hukuk ve Politika
Cilt: 9, Sayı: 34, ss.27-60, 2013©
S. Çolakoğlu
28
over the relations between the two which bear similar economic, political
and military capabilities that can be identified with medium-sized
powers. Moreover, both nations have predominantly Muslim majorities
and their relations are friendly as well. For that purpose, this article
focuses on how relations between Turkey and Pakistan have evolved
ever since they were established, and whether changes have occurred or
not concerning the basic dynamics of bilateral relations. In addition, if
changes in dynamics are observed, the study will further elaborate on
why and how those changes have taken place. While change and transformation
in bilateral relations is explained, special emphasis will be
laid on major factors such as religious-cultural affinity (common identification),
common security considerations and common economic
interests. The question of which fields of cooperation mentioned above
prevails in determining the course of bilateral relations will also be considered.
Keywords: Turkey, Pakistan, Bilateral Relations, Foreign Policy Analysis

GİRİŞ

Türkiye ve Pakistan ikili ilişkileri, kurulduğu 1947’den itibaren hep iyi bir çerçeveye
sahip olmuştur. Bunun yanı sıra iki ülkenin uluslararası alanda şimdiye
kadar pek çok konuda siyasi iş birliğine gitmesi, dünyaya bakışlarının da
benzer olduğunu göstermektedir. Türkiye ve Pakistan, nüfusları Müslüman
çoğunluğa dayanan ve siyasi, ekonomik ve askeri kapasite açısından orta büyüklükte
güç1 olarak tanımlanabilir. Orta büyüklükteki iki dost ülkenin ilişkilerinin
analizinin yapılması, uluslararası ilişkilerdeki bu tür ilişki tarzlarını
anlayabilmek açısından açıklayıcı olacaktır. Bu amaçla makalede başlangıçtan
itibaren Türkiye-Pakistan ilişkilerinde temel dinamiklerde yaşanan değişikler
ele alınacaktır. İkili ilişkilerde yaşanan değişim ve dönüşüm, dini-kültürel
yakınlık (ortak kimlik), ortak güvenlik kaygıları ile ortak ekonomik çıkarlar
gibi temel unsurlar çerçevesinde ele alınacaktır. Makalede ayrıca bu iş birliği
alanlarının hangisi veya hangilerinin ikili ilişkilerde daha belirleyici olduğu
üzerinde durulacaktır.

1 Orta Büyükte Güç/Devlet tanımlaması için bkz., Baskın Oran, Türk Dış Politikası I (1919-
1980), (İstanbul: İletişim Yayınları, 2011), ss. 29-31.
Türkiye’nin Pakistan Politikası: İkili İlişkilerdeki Temel Dinamikler
29
Bağımsızlık Öncesi: İlişkilerin Tarihi Arka Planı
Geçmişte Hint Müslümanları olarak bilinen ve bugünkü Pakistan, Bangladeş
ve Hindistan’da yaşayan Müslümanlar ile Osmanlı Türkiyesi’nin kurduğu
ilişkiler çok eskiye dayanmaktadır. Yavuz Sultan Selim’den itibaren Osmanlı
sultanlarının aynı zamanda Halife unvanına sahip olmaları, Osmanlı
İmparatorluğu’nun 16. yüzyıldan sonra Hint Müslümanları üzerinde nüfuz
kurmalarını kolaylaştırmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş sürecinde
Hint Müslümanları İslam dünyasının lideri olarak gördüğü Halife Sultana
yardım faaliyetlerinde bulunmuşlardır. 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus
Savaşı), 1897 Osmanlı-Yunan, 1911 Osmanlı-İtalyan ve 1912 Balkan savaşları
sırasında Hindistan’da yardım kampanyaları düzenlenmiştir.2
Hint Müslümanlarının Türk halkıyla dayanışması I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş
Savaşı boyunca da devam etmiştir.3 Muhammed Ali Maulana ve Ağa
Han’ın başkanlıklarını yaptıkları iki heyet Osmanlı Halifesi adına İngiliz Başbakanı
Llyod George’a 5 Ocak 1921’de bir muhtıra vermişlerdir. Söz konusu
muhtırada, Türkiye ile yapılacak barış tatminkâr olmazsa İngiltere’nin Müslüman
tebaasından sadakat beklememesi gerektiği ve esasen bu tebaanın hilâfet
için silahlı mücadele de dahil ellerinden geleni yapacakları belirtilmiştir. 4
Kurtuluş Savaşı sırasında Bombay’daki Hindistan Hilafet Komitesi’nin açtığı
yardım kampanyası büyük ilgi görmüş ve Ankara Hükümeti’ne ulaştırılan
para miktarı 125.000 İngiliz lirasına ulaşmıştır.5 Ayrıca Hint Müslümanları
Delhi’de gönüllü asker toplayarak bir ‘Ankara Lejyonu’ oluşturmaya başlamıştır.
Kurtuluş Savaşı’nı sona erdiren Mudanya Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasıyla
birlikte Hindistan’da büyük kutlamalar yapılmıştır.6
Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin 3 Mart 1924’te halifeliği kaldırmasına
rağmen Hint Müslümanları, Türkiye’nin modern ve tam bağımsız bir devlet
olarak ortaya çıkmasını olumlu karşılaşmışlardır. Pakistan’ın kurucusu Muhammed
Ali Cinnah, modern Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e
2 M. Ali Chaudhri, The Emergence of Pakistan, (Lahore: University of Punjab, 1988), s. 20.
3 S. Chandra Bose, The Indian Struggle, (London: Asia Publishing House, 1964), s. 41.
4 S. Al-Din Quarishi ve S. M. Burke, The British Raj in India: A Historical Review, (Oxford:
Oxford University Press, 1995), s. 227.
5 “Kurtuluş Savaşı’nda Hint Müslümanlarından Gelen Destek”, Popüler Tarih, Kasım 2000,
Sayı: 6, s. 4.
6 Z. Lawrence, ve S. M. Burke, Pakistan’s Foreign Policy, (Oxford: Oxford University Press,
1990), s. 67.
S. Çolakoğlu
30
olan takdir ve hayranlık duygularını her ortamda dile getirmiştir.7 1947’de
Hint Müslümanlarının Pakistan adı altında bağımsız bir devlete kavuşması da
Türkiye tarafından olumlu karşılanmıştır. Türkiye ve Pakistan halkları arasında
uzun süredir dini-kültürel ortaklıktan kaynaklanan bu dayanışma duygusu,
1947 sonrası dönemde Ankara-İslamabad ilişkilerini şekillendiren en temel
unsur haline gelmiştir. 8
1950’ler: Komünizme Karşı Dayanışma
Soğuk Savaş’ın patlak verdiği 1947 yılından 1952 yılına kadar olan süreç Türkiye
ve Pakistan açısından oldukça zor geçmiştir. Bu yıllarda Türkiye’nin elinde
güvenlik anlaşması olarak sadece 1939 yılında İngiltere ve Fransa ile imzalanmış
ittifak anlaşması bulunmaktaydı. Türkiye, Birleşmiş Milletler (BM)
üyesi olmuşsa da bu örgütün yapısı itibarıyla maruz kaldığı Sovyet tehdidini
bertaraf etmesi mümkün değildi. Bu amaçla Türkiye, 1949 yılında Amerika
Birleşik Devletleri’nin (ABD) öncülüğünde kurulan NATO’ya girme politikası
izlemeye başlamıştır. 9
Bağımsızlığın ilk yılları Pakistan için de oldukça zorlu geçmiştir. En büyük
rakibi olan Hindistan, İngiliz Uluslar Topluluğu (Commonwealth), BM, ABD
liderliğindeki Batı bloğu ve Sovyetler Birliği’nin öncülüğündeki Doğu bloğu
içinde ilgi odağı haline gelmişti. Milliyetçi Çin’in lideri Chaing Kai-shek ile
Hindistan lideri Jawaharlal Nehru arasında şahsi bir dostluk bulunmaktaydı.
Üstelik Pakistan, komşusu Afganistan ile sınır anlaşmazlığı içindeydi ve Komünist
Çin ile Sovyetler Birliği’nden tehdit algılıyordu. Bağımsızlığın ilk yıllarında
Pakistan için destek alınabilecek tek yer olarak İslam dünyası kalmıştı.
Bunun üzerine hem Pakistan’ın kurucusu Muhammed Ali Cinnah hem de halefi
Liyakat Ali Han Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Müslüman ülkelerle
yakınlaşma politikası izlemiştir.10 Bu yüzden 1950’lerin başında uluslararası
alanda benzer güvenlik endişelerine sahip olan Türkiye ve Pakistan birbirlerinin
desteğine ihtiyaç duymuştur.
7 Quaid-i Azam Mohammad Ali Jinnah: Speeches and Statements 1947-1948, (Lahore:
Research Society of Pakistan, 1989), s. 161.
8 Shahid Amin, Pakistan’s Foreign Policy: A Reappraisal, (London: Oxford University Press,
2000), ss. 129-130.
9 Ali Naci Karacan, “Başbakan Adnan Menderes’in Milliyet’e Çok Mühim Beyanatı”, Milliyet, 7
Ağustos 1950.
10 R. Kaur, Islamic Co-operation and Unity, (New Delhi: Deep & Deep Publications, 1993), s. 61.
Türkiye’nin Pakistan Politikası: İkili İlişkilerdeki Temel Dinamikler
31
1950’lerde ortak dini-kültürel kimlik unsuru da iki ülke ilişkilerinde belirgin
biçimde vurgulanmıştır.11 Pakistan’ın Ankara Büyükelçisi Mian Beşhir,
Eylül 1950’de verdiği bir demeçte, Hint Müslümanlarının Türkiye’yi daima örnek
bir Müslüman ülke olarak gördüğünü, ayrıca Türkiye’nin İslam’ın temel
değerlerine bağlı kalarak Doğu ile Batı’yı bir araya getiren müstesna bir ülke
olduğunu belirtmiş ve Keşmir Sorunu’nda Ankara’nın verdiği desteğin önemine
dikkat çekmiştir.12
İki ülke arasındaki yakınlığın gözle görülür etkileri de bu yıllarda oluşmaya
başlamıştı. Pakistan’daki sel felaketinde ilk yardıma koşan ülkelerden birisi
olan Türkiye, 10.000 rupi değerinde hibe göndermişti.13 Ayrıca 1951 yılında
Türk-Pak askeri iş birliğinin adımları atılmış ve iki ülke arasında ebedi dostluk
antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma Türkiye ile Pakistan’ın imzaladıkları ilk
siyasi vesika niteliği taşımaktadır.14
1952 sonrası süreçte Türkiye ve Pakistan’ın hem NATO hem de ABD’yle
güvenlik alanında iş birliğini artırdıkları görülmektedir. 1952 yılında gerçekleşen
NATO üyeliği, Türkiye’nin tüm dış politikasını Batı askeri ittifakı çerçevesinde
şekillendirmesi için kurumsal bir altyapı kurmuştur.15 Pakistan ise uluslararası
alanda yalnızlıktan kurtulmak için ABD ile 1952 yılından itibaren iyi
ilişkiler kurmaya başlamış ve ilk Amerikan askeri yardımını 1954’te almıştır.16
1950’li yıllarda Ortadoğu’da bölgesel bir güvenlik paktının kurulması tartışmaları
yapılmıştır. Türkiye, İran, Afganistan, Pakistan ve Arap devletleri arasında
oluşturulacak istişari bir örgüt marifetiyle siyasi, ekonomik ve askeri iş
birliğinin tesis edilmesine zemin oluşturulması düşünülüyordu.17 Türkiye’nin
ortaya attığı ve Batılı ülkelerce desteklenen plana göre, Ortadoğu’da yapılacak
bir güvenlik paktı ile NATO stratejisindeki boşluk büyük ölçüde kapanmış
olacaktı.18
11 “Pakistan Maliye Bakanı Bir Basın Toplantısı Yaptı”, Milliyet, 03 Eylül 1950.
12 “Pakistan Sefiri Ekselans Mianbeşhir’in Beyanatı”, Milliyet, 09 Aralık 1950.
13 “Türkiye Pencap Felaketine Yardım Ediyor”, Milliyet, 28 Mart 1951.
14 “Pakistan İle Dostluk Andlaşması İmzaladık,” Milliyet, 27 Temmuz 1951.
15 Pınar Bilgin, “Türkiye’nin Güvenliğinde Batı Yönelimli Dış Politikaların Oynadığı Rolü
Anlamak”, içinde Yelda Demirağ ve Özlen Çelebi, der., Türk Dış Politikası: Son On Yıl,
(Ankara: Palme Yayıncılık, 2011), ss. 8-9.
16 S. K. Gupta, “Islam as a Factor in Pakistani Foreign Relations”, içinde V. Grover ve R. Arora,
der., Political System in Pakistan 4, (New Delhi: Deep & Deep Publications, 1995), s. 216.
17 “Karaçi’de Mühim Kararlar Alınıyor”, Milliyet,16 Mart 1952.
18 “Türkiye Orta Doğu Müdafa Paktı”, Milliyet, 5 Ocak 1953.
S. Çolakoğlu
32
Ayrıca Ortadoğu’da Sovyet nüfuzunun yayılmasını önlemek için ABD’nin
müttefiki Pakistan’da askeri üsler kurmaya ihtiyacı vardı. Askeri yardımların
Pakistan’ın Türkiye ile yapacağı bir antlaşma çerçevesinde ve mümkünse
NATO kapsamında yapılması planlanarak daha bütünleşmiş bir yapı
oluşturulmak istenmiştir. Bu pakta Irak, Suriye, Suudi Arabistan, İran ve
Afganistan’ın da katılımından söz edilmekle birlikte Türkiye ve Pakistan merkezi
bir rol oynayacaktı.19
Böyle bir güvenlik paktından endişe duyan Mısır ve Hindistan’ın engellemeleri
ile paktın kurulması gecikmiştir.20 19 Şubat 1954 tarihinde ise Türkiye-
Pakistan Dostluk ve İşbirliği Antlaşması imzalanmıştır. Ankara ve Karaçi’de
yayınlanan ortak bir bildiriyle antlaşmanın siyasi, iktisadi ve kültürel olduğu
bildirilmiştir.21 Diğer yandan Türkiye, Hindistan’la ilişkilerinin zarar görmemesi
için Pakistan ve Hindistan’ın aralarındaki sorunların üstesinden gelebileceklerini
vurgulayarak yeni antlaşmanın hür devletlerin barış ve refahından
başka bir şeye hizmet etmeyeceğini belirtmiştir.22
ABD ve İngiltere bu paktın Ortadoğu ve Güney Asya’ya istikrar getireceğini
düşünerek desteklerken, Sovyetler Birliği bu gelişmeyi komünizme karşı
yeni bir tehdit olarak algılamış, tüm Arap milletlerini pakta karşı tavır almaya
çağırmış ve bir nota ile tüm Batı bloğunu uyarmıştır. 1954 yılı içinde Suriye ve
Suudi Arabistan pakta katılmak üzere görüşmelere başlarken, Mısır gelişmeleri
şüpheyle karşılamıştır.23 Türk ve Pakistan askeri heyetleri 1954’te çeşitli
zamanlarda İran’ı ziyaret ederek çok taraflı güvenlik antlaşmasının çerçevesini
görüşmüşlerdir.24
Irak ile Türkiye arasında 24 Şubat 1955’te imzalanmış olan Bağdat Paktı’na
daha sonra Pakistan da katılmıştır.25 Bağdat Paktı’nın üye ülkelerin dış politikasına
etkisi, 1955 Bandung Konferansı’nda takındıkları Batı yanlısı tutumla
kendini göstermiştir. Böylece Türkiye ve Pakistan, Doğu-Batı kutuplaşması
içerisinde yer almaları bir tarafa, Batı Bloğu’nun tezlerini Asya kıtası ile İslam
dünyasında beraberce savunmaya başlamışlardır.
19 “Bayar’ın Seyahati ve Orta Doğu Savunması”, Milliyet, 21 Ocak 1954.
20 “Orta Doğu Paktını Geciktiren Sebepler”, Milliyet, 8 Şubat 1954.
21 “Türk Pakistan Dostluk Andlaşması İmzalandı”, Milliyet, 20 Şubat 1954.
22 “Türkiye Pakistan Andlaşması, Siyasi İcmal”, Milliyet, 17 Şubat 1954.
23 “Rusya Hükümetimize Yeni Bir Nota Verdi”, Milliyet, 21 Mart 1954.
24 “Pakistan İle Ticaretimizin İnkişafı Bekleniyor”, Milliyet, 17 Haziran 1954.
25 “Pakistan Orta Doğu Paktına Davet Edildi”, Milliyet, 3 Nisan 1955.
Türkiye’nin Pakistan Politikası: İkili İlişkilerdeki Temel Dinamikler
33
Bu dönemde, Türkiye’nin Pakistan’ın diplomatik sorunlarına yardımcı olduğu
görülmektedir. Örneğin, Afganistan Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri
Bakanı Altes Serdar Naim Han’ın Türkiye ziyareti sırasında Pakistan ve Afganistan
arasındaki sorunlarda Başbakan Adnan Menderes’in arabuluculuk yapması
kararlaştırılmıştır.26 Ayrıca 5.000 kişinin hayatını kaybettiği ve Lahor’un
sular altında kaldığı sel felaketinde Türkiye kurtarma ekibi ve yardım malzemeleri
göndermiştir.27
Başbakan Menderes ikili ilişkilerin geliştirilmesi ve Bağdat Paktı’nın
Arap devletleri üzerindeki olumsuz etkilerini görüşmek üzere Mart 1956’da
Pakistan’ı ziyaret etmiştir.28 Pakistan Cumhurbaşkanı İskender Mirza’nın
Temmuz 1956’da Türkiye’ye yaptığı iade-i ziyarette Kıbrıs, Keşmir, Bağdat
Paktı bağlamında Sovyetler Birliği’nin politikaları ile ikili ekonomik ilişkiler
görüşülmüştür. Ayrıca Kıbrıs konusunda Türk tezini destekleyen Pakistan,
Keşmir sorununda o güne kadar tarafsız kalmış olan Türkiye’den açık destek
istemiştir.29
Bağdat Paktı üyeleri ve ABD arasında Mart 1957’de bir gümrük birliği
kurulmuştur.30 Yine Bağdat Paktı devletlerinin başkentlerinde komünistlerin
yaptığı propagandaya karşı-propaganda ile cevap vermek maksadıyla ABD
tarafından radyo istasyonları 1957’de faaliyete başlamıştır.31 ABD Temsilciler
Meclisi’nin Ortadoğu’ya yapacağı ekonomik yardımın bir kısmı, İstanbul’dan
Karaçi’ye uzanacak bir otoyolun inşası için talep edilmiştir.32
Üye ülkelerin dış politikalarında bazen kırılmalar da yaşanmış ama bunlar
genel dayanışma politikasına zarar vermemiştir. Süveyş Krizi’nde Türkiye
dışındaki üyeler İngiltere’nin Bağdat Paktı’dan ihracını isterken, Ankara
Londra’nın Kıbrıs politikasından dolayı bu taleplere sıcak bakmamıştır.33
Pakistan’daki iktidar değişiklikleri 1950’li yıllar boyunca izlenen genel
stratejiye etki etmemiştir. Bu açıdan 1958’de darbeyle iktidara gelen General
Eyüp Han da ABD ile ilişkilerin geliştirilmesine büyük önem vermiş ve 1959
26 “Türk-Afgan Resmi Tebliği Yayınlandı”, Milliyet, 15 Temmuz 1955.
27 “Pakistan’da Selden 5000 Kişi Öldü”, Milliyet, 13 Ekim 1955.
28 “Menderes Pakistan’da Tezahüratla Karşılandı”, Milliyet, 19 Mart 1956.
29 “İskender Mirza Bugün Ankara’da”, Milliyet, 15 Temmuz 1956.
30 “Bağdat Paktı Gümrük Birliği Kurulacak”, Milliyet, 22 Mayıs 1957.
31 “Bağdat Paktı Memleketleri Radyo İstasyonları Kuruluyor”, Milliyet, 5 Temmuz 1957.
32 “Karaşi İstanbul Yolu”, Milliyet, 27 Ocak 1957.
33 Turhan Aytül, “İngiltere Bağdat Paktında İstenmiyor”, Milliyet, 24 Haziran 1958.
S. Çolakoğlu
34
yılında ikili bir güvenlik anlaşması imzalamıştır.34 Ancak diğer üye ülke Irak’ta
meydana gelen iktidar değişikliği örgütün geleceği açısından ciddi bir sıkıntı
oluşturmuştur. 1958’de Irak’ta askeri darbeyle iktidara gelen Sovyet yanlısı
Baas rejiminin, Bağdat Paktı’na olumsuz bakışı örgütün geleceğinin tehlikeye
girmesine neden olmuştur. Bağdat Paktı’nın dağılması halinde ortaya çıkacak
boşluğun her üye devletin ABD ile karşılıklı savunma antlaşmaları imzalanarak
doldurulması fikrine ABD pek sıcak bakmamıştır. 26 Ocak 1959’da
Karaçi’de yapılan zirve toplantısında Bağdat Paktı’nın ekonomik iş birliği yönü
vurgulanmıştır. Yine bu zirvede telekomünikasyon, serbest ticaret bölgesi,
karayolları inşaatları, limanların modernizasyonları gibi konularda yeni düzenlemeler
yapılmış ve İran, Pakistan ve Türkiye’de NBC şirketinin desteği ile
televizyon altyapısının kurulması kararlaştırılmıştır.35
1960’lar: Batı’ya Rağmen İşbirliği ve Kıbrıs/Keşmir Dayanışması
27 Mayıs 1960’da Türkiye’de gerçekleşen askeri darbe iki ülke ilişkilerini pek
etkilemediği gibi Pakistan basınının bir bölümünün, Türkiye’de darbeden önceki
basın rejimi ve antidemokratik uygulamaları eleştirdiği ve darbeye kısmen
destek verdiği görülmektedir.36 Zaten Türkiye’deki askeri darbeden iki yıl önce
1958’de Pakistan’da benzer bir darbenin olması da demokratik sistem konusundaki
hassasiyetin her iki tarafta da çok yüksek olmadığını göstermiştir. Askeri
müdahalelerle demokrasi arasında gezinen siyasi hayat, iki ülkenin uzun
yıllar ortak bir noktası olarak kalacaktır. Bununla birlikte Pakistan, 27 Mayıs
sonrası yaşanan siyasi tasfiye sürecinin kansız tamamlanması için gayret göstermiştir.
Cumhurbaşkanı Eyüp Han, Dışişleri Bakanı Zülfikar Ali Butto’yu
Türkiye’ye göndererek Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’den Adnan Menderes,
Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idam cezalarının infazlarının iptalini
istemiş, hatta gerekirse bu kişilerin Pakistan’a sürülmelerini teklif etmiştir.37
Bu dönemde İngiltere, Türkiye, İran ve Pakistan, Bağdat Paktı’nın 1959’da
dağılmasından sonra CENTO (Merkezi Antlaşma Örgütü) adıyla sekretaryası
Ankara’da olan yeni bir yapılanmaya girmişlerdir. Özellikle üç komşu ülke
Türkiye, İran ve Pakistan CENTO bünyesinde uyuşturucu kaçakçılığı ile mü-
34 H. Gardezi, “The Resurgence of Islam, Islamic Ideology and Encounters with Imperialism”,
içinde H. Gardezi ve J. Rashid, der., Pakistan: The Unstable State, (Lahore: Vanguard Books
Ltd., 1983), s. 309.
35 “Bağdat Paktı Konseyi Dün Karaçi’de Toplandı”, Milliyet, 27 Ocak 1959.
36 “Pakistan ve Seylan Gazetelerinde Basın Rejimimiz Aleyhinde”, Milliyet, 22 Şubat 1960.
37 “Pakistan Devlet Başkanı Gürsel’e Mesaj Yolladı”, Milliyet, 17 Eylül 1984.
Türkiye’nin Pakistan Politikası: İkili İlişkilerdeki Temel Dinamikler
35
cadele, ortak gümrük düzenlemeleri ve teknoloji altyapısının geliştirilmesi
gibi ortak projeler üzerinde durmuşlardır. İstanbul-Ankara-Karaçi-Tahran
arasında 1962’de doğrudan telefon görüşmeleri yapabilmeyi sağlayan sistem
kurulmuş, bu ülkelerdeki radyo yayınları birbirine bağlanmış ve televizyon
altyapısı kurma çalışmaları hızlandırılmıştır.38 Bu ülkeler arasında hava trafiğinin
sorunsuz biçimde işleyebilmesi için gerekli olan altyapı 1962 yılında
ABD’nin desteği ile kurulmuştur.39
Uluslararası platformlarda ise Türkiye ve Pakistan birbirine siyasi destek
vermeyi sürdürmüştür. Örneğin, BM Genel Kurul Başkanlığı’na aday
olan Pakistanlı delege Türkiye’nin de desteğiyle seçilmiştir.40 Zaman zaman
Türkiye’nin çok yönlü dış politikası Pakistan’la ilişkilerde kısa süreli krizlere
yol açmıştır. Çin ile Hindistan arasındaki sınır savaşı sırasında Hindistan hükümetinin
askeri malzeme talebini Türkiye’nin kabul etmesi Pakistan’ın tepkisine
yol açmıştır. Pakistan, Hindistan’a destek verilmesinin iki ülke arasındaki
dostluk ve kardeşlik bağlarını inciteceğini, CENTO bünyesindeki iş birliğine
zarar vereceğini ve Pakistan halkının Türkiye’ye karşı duyduğu sempatiyi azaltacağını
dile getirmiştir.41
Ayrıca 1963 yılındaki CENTO toplantısında Batılı ülkelerin Komünist Çin
tehdidine karşı Hindistan’ı destekleme politikasına Pakistan sert tepki göstermiş
ve buna karşın Çin Halk Cumhuriyeti ile ilişkilerini geliştirmeye başlamıştır.
1964 yılından itibaren Türkiye, Pakistan ve İran CENTO’dan bağımsız
olarak daha sıkı bir bölgesel iş birliğini gerçekleştirmek üzere çalışmalara başlamışlardır.
42
İngiltere’nin dışarıda bırakılacağı böyle bir örgütün kurulmasının iki temel
faydası bulunmaktaydı. Birincisi, bu devletler ABD ve İngiltere’nin çıkarları dışında,
kendi yararlarına kararlar alabileceklerdi. İkincisi, ABD ve İngiltere’nin
varlığı nedeniyle CENTO’dan uzak duran Arap devletleri muhtemel ekonomik
faydaları nedeniyle bu yeni yapılanmaya dâhil olabileceklerdi. İlk aşamada
Pakistan, ekonomik ve kültürel iş birliğinin yanında siyasi bütünleşmeye kadar
varacak bir iş birliği yapılmasını savunsa da Türkiye ve İran bu fikre pek sı-
38 “İstanbul-Ankara Telefonu Araçsız Yapılabilecek”, Milliyet, 23 Kasım 1962.
39 “Türkiye, İran ve Pakistan Hava Projesine ABD 1 Milyon Dolar Veriyor”, Milliyet, 28 Ocak
1962.
40 “Yeni Kurul Başkanı”, Milliyet, 20 Eylül 1962.
41 “Pakistan Yardıma İtiraz Etti”, Milliyet, 3 Mart 1963.
42 “Üçlü Zirve Toplantısı Sona Erdi”, Milliyet, 22 Temmuz 1964.
S. Çolakoğlu
36
cak bakmamıştır. İmzalanan antlaşmada siyasi bütünleşmeye yer verilmemesi
ekonomik boyutun öne çıkmasını sağlamış ve böylece çevre ülkelerden yönelebilecek
tepkiler asgariye indirilmiştir.
Bu üç devletin halihazırda CENTO bünyesinde iş birliği yapmaları, bu yeni
çalışmanın bir yenilik getirmediği gibi bir düşünceye neden olmamaktaydı.
Çünkü CENTO, NATO ve SEATO arasındaki stratejik bağı tamamlayan ve
ABD ve İngiltere’nin de belirleyici olduğu bir örgüt niteliğindeydi. Yeni oluşum
ise bu üç ülkenin kültürel ve tarihi yakınlığını gözler önüne seren, aralarındaki
dayanışmayı yansıtan, kalkınmaya dayalı bir nitelik taşımaktaydı.
1964’te Türkiye, İran ve Pakistan arasında ticaret ve turizmi geliştirmeye yönelik
olarak vizelerin kaldırılması da bu çerçevede değerlendirilebilir.43 Türkiye,
Pakistan ve İran 1965 yılında Bölgesel İşbirliği Teşkilatı (RCD) adıyla bu
yeni örgütü kurmuşlardır.44
CENTO’dan ayrı olarak Türkiye, Pakistan ve İran arasındaki iş birliğinin
gelişmesinde bu dönemde Türkiye ve Pakistan’ın ABD ile yaşadığı sorunlar
da belirleyici olmuştur. Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Türk toplumunun anayasadan
gelen katılım haklarının engellenmesi, Ankara’nın tepkisine rağmen Batı dünyasında
zımnen kabul görmüştür. Üstelik ABD’nin Kıbrıs sorunu dolayısıyla
Türkiye’ye 1964 yılında verdiği Johnson Mektubu, Batı yanlısı geleneksel Türk
dış politikasının gözden geçirilmesine ve sosyalist blok ve Üçüncü Dünya ülkeleriyle
ilişkilerin geliştirilmesine sahne olmuştur.45
1965 yılı Pakistan dış politikası açısından da bir dönüm noktası olmuş
ve İslamabad Batı merkezli bir dış politika uygulamaktan vazgeçmiştir. 1965
Pak-Hint Savaşı’nda ABD’nin Hindistan’la birlikte Pakistan’a da silah ambargosu
uygulaması ikili ilişkileri oldukça kötüleştirmiştir. Bu yüzden Pakistan,
savaş sırasında ve sonrasında CENTO üyesi Türkiye ve İran’ın yanı sıra İslam
dünyasından Suudi Arabistan, Ürdün ve Endonezya ile sıkı bir ilişki kurmaya
başlamıştır.46 Pakistan ayrıca kendi ordusunu yeni silahlarla donatabileceği
Batı pazarına alternatif olarak Çin Halk Cumhuriyeti’ne yönelmiştir.47 Böylece
43 “Türkiye, Pakistan ve İran Arasında Vize Kaldırıldı”, Milliyet, 18 Ekim 1964.
44 Ahmet Emin Yalman, “150 Milyonluk Bir Blok”, Milliyet, 16 Ekim 1964.
45 Kamuran Gürün, Dış İlişkiler ve Türk Politikası: 1939’dan Günümüze, (Ankara: Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1983), ss. 432-434.
46 S. T. Kheli, “In Search of an Identity: Islam and Pakistan’s Foreign Policy”, A. Dawisha, der.,
Islam in Foreign Policy, (London: Cambridge University Press, 1983), s. 70.
47 Andrew Small, “China’s Caution on Afganistan-Pakistan”, The Washington Quarterly, Vol. 33,
No. 3, July 2010, s. 88.
Türkiye’nin Pakistan Politikası: İkili İlişkilerdeki Temel Dinamikler
37
Moskova-Yeni Delhi ittifakına karşı Pekin-İslamabad ekseni oluşmaya başlamıştır.
1965 Pak-Hint Savaşı’nda Türkiye, Pakistan’ın izlediği politikaları desteklemekten
ve soruna açıkça taraf olmaktan özenle kaçınmıştır. Bununla birlikte,
Türkiye Pakistan’a daha önceden yapılan silah sevkiyatını hızlandırmış
ve 5 milyon dolar değerinde silah sevkiyatı yapmıştır. Öte yandan, Pakistan
Türkiye’nin elinden geleni yaptığına inanarak daha fazla destek talebinde bulunmamıştır.
Ankara bu dönemde iki ülke arasında ateşkesin sağlanması noktasında
arabuluculuk girişimlerinde bulunmuştur.48
Türkiye’nin bu dönemde Pakistan’a askeri desteği genellikle askeri teçhizat
temin etmek şeklinde olmuştur. Örneğin, 1968 yılında Türkiye kendisine
ABD hibesi olarak verilmiş tanklardan 100 adedini gelen talep doğrultusunda
Pakistan’a vermeyi kararlaştırmıştır.49 Türkiye’nin Pakistan’a göndermeyi
planladığı tanklar nedeniyle Hindistan ile ilişkiler gerginleşirken, tankların
gönderimi ABD’nin izin vermemesi sebebiyle gerçekleşememiştir.
Pakistan, İran ve Türkiye arasında vizelerden sonra pasaport uygulamasının
kaldırılması üçlü ilişkilerin 1966–67 yıllarında zirve yaptığını göstermektedir.
50 1967 yılında yapılan RCD toplantılarında iki konu özellikle görüşülmüştür.
İlk olarak, Hindistan’ın Pakistan’ın CENTO üyeliğine yönelik politikaları
değerlendirilmiştir. İkinci olarak ise Pakistan’ın Türkiye ve İran’dan ayrı
olarak BM Genel Kurulu’nda Sovyetler Birliği ve Arnavutluk’un önergelerine
destek vermesi ele alınmıştır. Türkiye bu dönemde, RCD ve CENTO bünyesinde
alınan kararlara riayet edilmesini, İran ve Pakistan’ın Türkiye’nin üretebildiği
malları bir üçüncü ülkeden almamasını istemiştir. Ayrıca Başbakan
Süleyman Demirel, bu üç ülkeden birisinde kurulan sanayi kolunun bir diğerinde
kurulmamasına özen gösterilmesi gerektiğini vurgulamıştır.51
Öte yandan Kıbrıs’ta durumun gerginleşmesi üzerine Pakistan, Pak-Hint
savaşında Türkiye’nin verdiği destekten çok daha fazlasını vaat etmiştir. Pakistan,
bir Türk-Yunan savaşının çıkması durumunda kendi ordusunu Türk
Genelkurmayı’nın emrine vereceğini Ankara büyükelçisi vasıtası ile Türk hükümetine
bildirmiştir. Savunma Bakanı Eyüp Han’ın Türklere karşı bir saldırı
meydana gelmesi durumunda Pakistan’ın Türk kardeşlerinin yanında çarpışa-
48 Abdi İpekçi, “Pakistan’ın uğradığı saldırı ve Türkiye’nin Tutumu”, Milliyet, 9 Eylül 1965.
49 “Türkiye’nin Hindistan’a Tank Satması Pakistan’ı Kızdırdı”, Milliyet, 22 Kasım 1968.
50 “Türkiye, İran, Pakistan Arasında Pasaport Kalkıyor”, Milliyet, 3 Şubat 1966.
51 “İran ve Pakistan’ın Mal Almasını İstedik”, Milliyet, 4 Ağustos 1967.
S. Çolakoğlu
38
cak ilk ülke olacağını söylemesi, ikili ilişkilerdeki ortak dini-kültürel kimlikten
kaynaklanan duygusal boyutu açık bir şekilde göstermektedir.52
RCD ülkeleri bu dönemde Vietnam, Kıbrıs, Keşmir, Basra Körfezi ve Ortadoğu
konularında genelde ortak tutum belirlemiştir.53 1969 yılına gelindiğinde
üçlü ekonomik ilişkilerin yoğunlaşmaya başladığı görülmektedir. Türkiye,
İran ve Pakistan petrol rafinerisi, rulman, jüt ve alüminyum tesisleri inşası
gibi ortak projelerin yapılması kararlaştırılmış ve beş yıl içerisinde 1,5 milyar
dolar yatırım yapılması planlanmıştır.54 Ayrıca, Türkiye’nin RCD ülkelerindeki
demiryolları altyapısını inşa etmesi kararlaştırılmıştır.
1970’ler: Pakistan’ın Bölünmesi ve Kıbrıs Savaşı
1970’li yıllar Türkiye ve Pakistan için iki büyük savaşa yol açmıştır. Pakistan,
1971 yılında bağımsızlık ilan eden Doğu Pakistan’ı engellemek için destekçisi
Hindistan’la savaşmıştır. Türkiye ise 1974 yılındaki Kıbrıs’taki Nikos Sampson
askeri darbesiden sonra adaya askeri olarak müdahale etmiştir.55 Pakistan,
Doğu Pakistan’ın Bangladeş adıyla kopmasını engelleyemezken, Türkiye adanın
kuzeyini denetimi altına alarak askeri müdahale ile Kıbrıs’ta arzu ettiği
sonuca ulaşmıştır.
1971 Hindistan-Pakistan Savaşı boyunca Türkiye, Hindistan’ın derhal ateşkes
ilan etmesi ve Pakistanlı esirlerin iadesi için diplomatik teşebbüs başlatmıştır.
Türkiye ayrıca savaş sırasında İslamabad’ın talep ettiği askeri mühimmatı
tedarik etmiştir.56 İslam ülkeleri de savaşta İslamabad’a destek vermişler
ve hiçbiri Pakistan tanımadan Bangladeş’in bağımsızlığını tanımamıştır. İslam
ülkelerinin diplomatik baskısı Bangladeş’i Pakistan’la ilişkilerini düzeltmeye
zorlamıştır. Ayrıca İran, Libya ve Körfez emirlikleri gibi petrol zengini ülkeler
1974’ten itibaren Pakistan’a büyük oranda mali yardımda bulunmuşlardır.57
Ankara ve İslamabad arasında uluslararası meselelere ilişkin siyasi iş birliği
1970’li yıllar boyunca devam etmiştir. Senatör İsmet İnönü ve Başbakan Zülifkar
Ali Butto İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesi yönünde Ankara’da
52 “Pakistan Ordusunu Türkiye Emrine Verdi”, Milliyet, 28 Kasım 1967.
53 “RCD Ülkelerinin Demir Yollarını Türkiye Yapacak”, Milliyet, 27 Aralık 1968.
54 “RCD, 14 Ortak Tesis Kuracak”, Milliyet,18 Haziran 1969.
55 Tuba Ünlü, “Kıbrıs Sorunu ve 1974 Müdahalesi”, içinde Haydar Çakmak, der., Türk Dış
Politikası (1919-2012), (Ankara: Platin Yayınları, 2012), ss. 681-689.
56 “Pakistan’a Cephane Yollayacağız”, Milliyet, 14 Aralık 1971.
57 H. A. Rizvi, Pakistan and the Geostrategic Environment, (London: St. Martin’s Press, 1993), s.
78.
Türkiye’nin Pakistan Politikası: İkili İlişkilerdeki Temel Dinamikler
39
Ekim 1973’te ortak açıklama yapmışlar ve küresel güvenlik endişelerinde ortak
bir tutum benimsemişlerdir.58
1974 yılında Türkiye’nin Kıbrıs’ta en büyük destekçisi Pakistan olmuştur.
Başbakan Butto, Hindistan ile halihazırda çatışma durumunda oldukları halde,
Kıbrıs müdahalesine gönüllü asker göndermeye hazır olduklarını açıklamıştır.
59 Ayrıca Pakistan, Türkiye ve Yunanistan arasında arabuluculuk girişimlerinde
bulunmuştur.
Öte yandan, Pakistan Dışişleri Bakanı Aziz Ahmet Ekim 1974’te BM Genel
Kurulu’nda yaptığı konuşmada, Yunanistan’ın Zürih ve Londra antlaşmalarına
aykırı olarak adadaki anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs ettiğini ve
Türkiye’nin de garantör ülke olarak anlaşmalardan doğan hakkını kullanmakta
olduğunu dile getirmiştir.60
Pakistan Dışişleri Bakanı Aziz Ahmet, Mayıs 1975’teki Türkiye ziyaretinde
ABD’nin Türkiye’ye Kıbrıs müdahalesi yüzünden uyguladığı ambargonun
hatalı olduğunu söylemiş ve ortak bir silah sanayi kurmayı teklif etmiştir.61 Bu
bağlamda RCD bünyesinde Pakistan ve İran ile silah ve ağır sanayi, ulaşım,
turizm, gıda ve tarımsal sanayi alanlarında iş birliğini içeren bir antlaşma imzalanmıştır.
62
1970’li yıllarda Türkiye, Pakistan ve İran arasında üçlü iş birliğinin öne
çıktığı görülmektedir. Pakistan bu dönemde RCD’ye bu üç ülkenin dış politikasına
yön verecek, küresel politikalarını belirleyecek ve İslam unsurunun etkin
olduğu siyasi bir çehre kazandırmak istemiştir.63 Pakistan Cumhurbaşkanı
Yahya Han’ın savunduğu bu fikre Türkiye karşı çıkmıştır. ABD’nin nispeten
yalnız bıraktığı bir dönemde Hindistan-Sovyetler Birliği ittifakını dengeleyebilmek
adına Pakistan dış politikasında hızla Çin’in yörüngesine kaymıştır.
Ankara ise Kıbrıs merkezli yaşanan krizlere rağmen NATO ittifakını temelinden
sarsacak blok dışı ilişkilere girmekten kaçınmıştır.
Diğer taraftan Türkiye’nin Pakistan’ı ekonomik yönden finanse etme politikası
1970’lerin başında Türk kamuoyunda eleştirilere yol açmıştır. İkili tica-
58 “İnönü, Politikadan Ayrılma Konusunda Butto’ya ‘Şimdi Ben Bekliyorum’ Dedi”, Milliyet, 19
Ekim 1973.
59 “Pakistan Başbakanı Kıbrıs’ta Çarpışmak İstediklerini Açıkladı”, Milliyet, 22 Temmuz 1974.
60 “Pakistan BM’de Kıbrıs Çıkarmasını Savundu”, Milliyet, 9 Ekim 1974.
61 “Pakistan Bizle Silah Sanayi Kurmak İstiyor”, Milliyet, 29 Mayıs 1975.
62 “Türk-Pakistan”, Milliyet, 21 Kasım 1975.
63 “Yahya Han İstanbul’u dolaşıyor”, Milliyet, 6 Mayıs 1970.
S. Çolakoğlu
40
rette Türkiye 1970 yılı itibarıyla 4,5 milyon dolar açık vermiştir. Bu durum ikili
ilişkilerin kurulduğu 1947 yılından 1970’lere kadar ekonomik ilişkilerin hacmi
düşük de olsa Türkiye’nin Pakistan’ı finanse etmesi şeklinde geliştiği söylenebilir.
İkili ekonomik ilişkilerdeki bu yapı Türkiye’nin küresel ve iç kaynaklı mali
krizlerle boğuştuğu 1970’li yıllarda daha fazla sorgulanır hale gelmiştir. Öte
yandan RCD Türk kamuoyunda AET ile bir tutulmakta hatta RCD uzun dönemde
bir Doğu ortak pazarının ilk çekirdeği olarak değerlendirilmekteydi.64
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün Kasım 1975’te gerçekleştirdiği Pakistan
ziyareti sırasında ikili ekonomik iş birliğinin yanı sıra RCD bünyesinde ortak
bir banka kurulması gündeme gelmiştir. Pakistan tarafı ayrıca Afganistan’la
aralarında sorun oluşturan Belucistan bölgesi için Türkiye’nin gizli arabuluculuğunu
talep etmiştir.65
22 Nisan 1976’da RCD Zirvesi İzmir’de toplanmış ve Pakistan, İran ve
Türkiye on yıl içerisinde gümrüklerin kademeli olarak kaldırılmasını öngören
İzmir Antlaşması’nı imzalanmıştır.66 RCD bünyesinde kalkınma bankası, Pakistan
ile ortak traktör tesisi kurulmuş, Pakistan’a buğday ve çimento ihracı ile
Pakistan’dan fuel oil ve pirinç ithali yoğunlaştırılmıştır. Zirvede Pakistan’dan
Türkiye’ye kaçak olarak çalışmaya gelenlerin sayısındaki artış da ele alınmıştır.
Bu dönemde RCD içi ekonomik entegrasyon önündeki en büyük engel olarak
ulaşım altyapısının yetersizliği gösterilmektedir.
1979 yılında ise CENTO’nun fesih süreci başlamış ve İran İslam Devrimi’nin
ardından, önce İran sonra da Pakistan CENTO’dan çekilmiştir. Sadece Türkiye,
İran ve Pakistan arasında bölgesel iş birliğini geliştirme amacıyla kurulan
RCD’nin ise devam ettirilmesi konusunda görüşmeler sürdürülmüştür.67
Genelkurmay Başkanı Ziya-ül Hak’ın Temmuz 1977’de Başbakan Butto’yu
darbeyle devirmesi ikili ilişkileri fazla etkilememiştir. Bu sırada Türkiye’nin Pakistan
iç siyasetine ölçülü bir şekilde müdahil olduğu görülmektedir. 1978’de
Başbakan Bülent Ecevit ve Milli Selamet Partisi Genel Başkanı Necmettin
Erbakan idama mahkum edilen Zülfikar Ali Butto’nun affedilmesini yönünde
girişimlerde bulunmuşlardır.68 Öte yandan Butto’nun oğlu Mürteza Butto
64 Mehmet Ali Birand,“Türkiye Ağabey Rolünü Bırakmalı”, Milliyet, 30 Nisan 1970.
65 Zerin Alnar, “Korutürk’ün Pakistan Gezisinin Bilançosu”, Milliyet, 25 Kasım 1975.
66 Nilüfer Yalçın, “RCD Serbest Bölgesi 10 yılda gerçekleşecek”, Milliyet, 23 Nisan 1976.
67 “Türkiye ile Pakistan PVD’nin Geleceği Konusunda Görüşmeyi Kararlaştırdı”, Milliyet, 2
Ekim 1979.
68 “Ecevit Butto’nun Affını İstedi”, Milliyet, 21 Mart 1978.
Türkiye’nin Pakistan Politikası: İkili İlişkilerdeki Temel Dinamikler
41
tarafından Londra’da kurulmaya çalışılan sürgün hükümetine Türkiye destek
veremeyeceğini bildirmiştir.69 Bu kontrollü tutum Pakistan’ın içerisinde bulunduğu
hassas dönemde ilişkilerin zarar görmesini engellemiştir. Başbakan
sıfatıyla Kasım 1977’de gerçekleştirdiği Türkiye ziyareti sırasında Ziya-ül Hak,
Türk kamuoyuna sıcak mesajlar vermiş ve ortak savunma sanayi kurulması
konusunda iş birliği teklif etmiştir.70
1980’ler: Artan Güvenlik İşbirliği
1979 yılı içinde gerçekleşen iki önemli olay, İran İslam Devrimi ve Sovyetler
Birliği’nin Afganistan’ı işgali, dünya politikasının yanı sıra Türkiye ve
Pakistan’ın uluslararası politikada yerini önemli ölçüde değiştirmiştir. Pakistan
bu sayede sıradan bir çevre devleti olmaktan çıkarak hem Batı hem de
İslam dünyası için çok hayati bir ülke haline gelmiştir. Bu da Pakistan’ın dünya
politikasındaki ağırlığını gerçek siyasi ve ekonomik gücünün çok üstünde artırmıştır.
71 Afganistan ve İran’ı kaybeden ABD, Pakistan’ı yeniden keşfetmiştir.
Sovyetlerin Hint Okyanusu’na ve Ortadoğu’ya inmesinden ve İran’daki istikrarsızlığın
bölgeye yayılmasından çekinen ABD, diğer Batılı ülkelerle birlikte
Pakistan’a ekonomik ve askeri açıdan devasa oranda yardım etmeye başlamıştır.
72
Sovyetlerin Afganistan’ı işgali Pakistan’ın İslam dünyası içindeki ağırlığını
da artırmıştır. Cumhurbaşkanı Ziya, İslami dayanışma adı altında Suudi Arabistan
başta olmak üzere petrol zengini Müslüman ülkelerden siyasi ve ekonomik
destek almıştır. Ocak 1980’de İslamabad’ta olağanüstü toplanan İslam
Konferansı Örgütü (İKÖ) Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda ve Ocak 1981’de
toplanan İKÖ Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde Pakistan’a tam bir
siyasi destek verilmiştir.73
12 Eylül 1980 darbesi de Türkiye’de Kenan Evren liderliğinde askeri bir yönetim
kurulmasına yol açmıştır.74 Amerikan yönetimi Afganistan ve İran’da-
69 Galip İsen, “Butto’nun Oğluna Sürgünde Kuracağı Hükümete Destek Olamayacağımız
Bildirdik”, Milliyet, 31 Temmuz 1978.
70 “Pakistan’ın Nesi Varsa Sizindir”, Milliyet, 3 Kasım 1977.
71 Selçuk Çolakoğlu, “Dış Politika Yapım Sürecinde Din Faktörünün Etkisi: Pakistan Örneği”,
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Sayı. 36, Mart 2007, ss. 61-84.
72 M. Hussain, Pakistan and Changing Regional Scenario, (Lahore: Zaildar Park Ichra, 1988), s.
16.
73 Abdul Sattar, Pakistan’s Foreign Policy 1947-2005, (Karachi: Oxford University Press, 2007),
ss. 112-119, s. 157.
74 Mehmet E. Çağıran, “12 Eylül Askeri Darbesi ve Dış Politika Anlayışı”, Haydar Çakmak, der.,
Türk Dış Politikası (1919–2012), (Ankara: Platin Yayınları, 2012), ss. 738-740.
S. Çolakoğlu
42
ki gelişmelerin olumsuz sonuçlarının engellenmesi konusunda Türkiye ve
Pakistan’ı yakın iş birliğine teşvik etmiştir. 1950’lerden itibaren sırasıyla Bağdat
Paktı, CENTO ve RCD çerçevesinde gelişen Türkiye, İran ve Pakistan iş
birliği de Humeyni rejiminin ABD’yle son derece kötü ilişkilere sahip olması
nedeniyle sekteye uğramıştır.
Ayrıca 1980-88 yılları arasında devam eden İran-Irak Savaşı dolayısıyla
da Türkiye ve Pakistan tarafsızlıklarını korumak adına İran’la yakın ilişkiler
kurmaktan kaçınmışlardır. Bununla birlikte Türkiye ve Pakistan, İran-Irak Savaşı
için çeşitli defalar arabuluculuk girişimlerinde bulunmuşlardır.75 Türkiye
ve Pakistan’ın tam ortasında yer alan İran’ın lojistik imkanlarından yeterince
yararlanılmaması ise ikili siyasi, kültürel ve özellikle de ekonomik ilişkilerin
gelişmesinde sorun oluşturmaya başlamıştır.
İran’daki devrimden sonra işlerliğini kaybeden Bölgesel İşbirliği Teşkilatı
(RCD) yerine Ocak 1985’te Tahran’da imzalanan antlaşma ile Ekonomik İşbirliği
Örgütü (ECO) kurulmuştur.76 Fonksiyonu ve amaçları itibarıyla RCD’ye
benzeyen ECO ilk yıllarında ciddi anlamda bir güce kavuşamamıştır.
1980’li yıllarda iki asker kökenli devlet başkanı Kenan Evren ve Ziya-ül
Hak’ın geliştirdikleri kişisel dostlukları da ikili ilişkilerde üst düzey temasları
oldukça artırmış ve iki ülke birbirlerinin sorunlarına karşı dayanışma içinde
olmayı sürdürmüştür. Pakistan Enformasyon Bakanı Raja Muhammed Zaferül
Hak Ağustos 1983’te yaptığı bir açıklamada, Ermeni soykırımı iddialarının
gerçeği yansıtmadığını vurgulamıştır.77 Ayrıca Cumhurbaşkanı Ziya Ağustos
1983’te, Kıbrıs’ta bağımsız bir Türk devletinin ilan edilmesi durumunda ilk
tanıyan ülkenin Pakistan olacağını söylemiştir.78
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ilan edildikten sonra ise Pakistan,
Türkiye’nin tavrına bağlı olarak hareket etmiştir. Başbakan Muhammet Han
Cuneco Haziran 1986’da önemli olanın sadece Pakistan’ın değil uluslararası
camiada KKTC’nin tanınması olduğunu ve bunun için İKÖ bünyesinde ortak
girişimde bulunabileceklerini belirtmiştir.79 Cumhurbaşkanı Ziya’nın Ekim
75 “Pakistan Devlet Başkanı Bugün Ankara’da”, Milliyet, 29 Ağustos 1983.
76 “Orta Doğu’da Yeni Bir Pakt”, Milliyet, 23 Ocak 1985.
77 “Pakistan Enformasyon Bakanı ‘Ermeni İddiaları Sahte Ve Asılsızdır’”, Milliyet, 15 Ağustos
1983.
78 “Ziya-ül Hak: KTFD’nin Bağımsızlığını Tanıyacak İlk Ülke Pakistan’dır”, Milliyet, 29 Ağustos
1983.
79 Nur Batur, “Pakistan Başbakanı Cuneco: Kıbrıs’ta yanınızdayız”, Milliyet, 30 Haziran 1986.
Türkiye’nin Pakistan Politikası: İkili İlişkilerdeki Temel Dinamikler
43
1987’deki Türkiye ziyaretinde İslamabad’ta KKTC’nin bir temsilciliğinin açılması
kararlaştırılmıştır.80
Bu dönemde, Türkiye, Pakistan için siyasi anlamda model alabileceği bir
ülke konumunda olmuştur. Cumhurbaşkanı Ziya demokrasiye geçme konusunda
Türkiye’yi örnek aldıklarını ve Danışma Meclisi ile Milli Güvenlik
Konseyi’ni işlevleri açısından incelediklerini belirtmiştir.81
Bu dönemde iki ülke arasındaki güvenlik iş birliğinin nükleer teknolojiyi
de kapsaması gündeme gelmiştir. Nitekim 1980’lerin başında Pakistan ile
Türkiye’nin ortak bir girişimle nükleer silah üreteceğine ve ortak atom bombası
denemesi gerçekleştireceğine yönelik haberler çıkmıştır.82 Bu haberler iki
tarafça da yalanlanmasına rağmen Hindistan, Yunanistan gibi komşu ülkeler
başta olmak üzere uluslararası camiada tedirginlik yaratmıştır. Hindistan,
Ankara Büyükelçisi Vinod Kumar Grover vasıtası ile Türkiye’den nükleer silah
üretmemesi konusunda Pakistan’ı ikna etmesini istemiştir.83 1988 yılında
Türkiye’den Pakistan’a ihraç edilen bir elektronik malzemenin nükleer silah
yapımında kullanıldığının anlaşılması üzerine Hindistan ve ABD ile diplomatik
sürtüşme yaşanmıştır.84
Bununla birlikte Ankara, İslamabad ile ilişkileri geliştirirken Yeni Delhi’yi
de ihmal etmemeye çalışmıştır. 1980’li yıllar boyunca ülke ekonomisini dışa
açmaya çalışan Türkiye açısından Hindistan aynı zamanda önemli bir pazar
niteliğinde olmuştur. 1986’da Başbakan Turgut Özal’ın ziyaretine karşılık
Başbakan Rajiv Gandi 1988’de Türkiye’yi ziyaret etmiş ve 1989 yılında Kenan
Evren, Türkiye’nin Hindistan’a cumhurbaşkanı düzeyinde ilk ziyaretini gerçekleştirmiştir.
85
Ankara ve İslamabad arasında 1980’li yıllarda ortak askeri projelerin yanı
sıra tatbikatlar da yapılmıştır. Türkiye ve Pakistan’ın Ağustos 1987’de Ege
Denizi’nde Dostluk-87 adlı bir tatbikat düzenlemesi Sovyetler Birliği tarafından
çok sert biçimde eleştirilmiştir.86 1987’de Pakistan’ın Türkiye’den F-16
80 “KKTC’ye Pakistan Desteği”, Milliyet, 15 Ağustos 1987.
81 “Ziya-ül Hak: KTFD’nin Bağımsızlığını Tanıyacak İlk Ülke Pakistan’dır”, Milliyet, 29 Ağustos
1983.
82 “Türkiye, Pakistan’la Atom Bombası Denemesi Konusunda Anlaştı”, Milliyet, 22 Mayıs 1981.
83 “Pakistan’ı Durdurun”, Milliyet, 22 Kasım 1985.
84 Haldun Armağan, ‘ABD’den Ambargo’”, Milliyet, 3 Haziran 1988.
85 Nur Batur, “Delhi’den Kıbrıs’a Olumlu Yaklaşım”, Milliyet, 11 Nisan 1986.
86 “Türk-Pakistan Ortak Tatbikatı SSCB’yi Kızdırdı”, Milliyet, 15 Ağustos 1987.
S. Çolakoğlu
44
uçakları ve firkateyn satın almasını öngören bir stratejik iş birliği de gündeme
gelmiştir.87
Cumhurbaşkanı Ziya’nın 17 Ağustos 1988 tarihinde uçak kazası/sabotajında
hayatını kaybetmesi, Türkiye tarafında büyük bir üzüntüyle karşılanmıştır.
Ankara, Pakistan’a verdiği önemi Ziya-ül Hak’ın cenaze törenine uluslararası
teamüllerde pek rastlanmayacak şekilde hem Cumhurbaşkanı Evren hem de
Başbakan Özal’ın katılımıyla göstermiştir.88
Kasım 1988’de yapılan seçimleri Ziya-ül Hak’ın 1977’de askeri darbeyle
devirdiği Zülfikar Ali Butto’nın kızı Benazir Butto’nun liderliğini yaptığı Pakistan
Halk Partisi kazanmıştır.89 Ziya-ül Hak dönemindeki yakın Türk-Pak
ilişkilerinin sekteye uğrayacağına yönelik spekülasyonlar doğru çıkmamış ve
bu durum ikili ilişkilerin ülke içi çekişmeler ya da küresel değişimlerden etkilenmediğinin
göstergesi olmuştur. Hatta Başbakan Benazir’in Mayıs 1989’daki
Türkiye ziyareti sırasında Ankara’daki Ziya-ül Hak Parkı’nın adı Zülfikar Ali
Butto Parkı olarak değiştirilmiştir.90
1990’lar: İlişkilerde Zayıflama
Önceki dönemlere kıyasla 1990’lı yıllarda ikili ilişkilerde bir durağanlaşma görülmektedir.
1991’de Sovyetler Birliği ve Yugoslavya’nın dağılması Türkiye’nin
ilgisini Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya’ya yoğunlaştırmasına yol açmıştır.
Pakistan ise dikkatini Sovyet sonrası Afganistan’ın yeniden istikrara kavuşturulmasına
vermiştir. Ayrıca, bu dönemde her iki ülkede istikrarsız hükümetlerin
iktidarda bulunması ve yaşanan ekonomik krizler ikili iş birliğini zorlaştırmıştır.
Navaz Şerif’in Pakistan Müslüman Birliği’nin (PMB) Ekim 1990’da yapılan
seçimleri kazanarak iktidara gelmesi, Ziya-ül Hak ekolünün geri dönüşü
olarak yorumlanmıştır. Sovyet kuvvetleri 1989’da Afganistan’dan çekilince
ABD’nin Pakistan’a olan ilgisi bir anda kaybolmuş ve ülke ekonomik sıkıntılarla
daha fazla yüz yüze kalmıştır. Çünkü Pakistan o tarihte İsrail ve Mısır’dan
sonra ABD’den en fazla yardım alan üçüncü ülke konumundaydı. ABD yılda
yaklaşık 600 milyon dolara varan ekonomik yardımı Ekim 1990’da Pakistan’ın
87 “Kıskanılan Ortaklık”, Milliyet, 22 Ekim 1987.
88 Metin Çorabatır, “Orduya Göre Kaza Değil, Sabotaj”, Milliyet, 20 Ağustos 1988.
89 “Pakistan Seçimleri ve Türkiye”, Milliyet, 17 Kasım 1988.
90 “Butto’dan Bir Dizi Temas”, Milliyet, 26 Mayıs 1989.
Türkiye’nin Pakistan Politikası: İkili İlişkilerdeki Temel Dinamikler
45
nükleer silahlanma programını bahane ederek askıya almıştır.91 ABD, ayrıca
parası ödendiği halde 30 adet F-16 uçağını Pakistan’a vermediği gibi parayı da
iade etmemiştir.92
Başbakan Süleyman Demirel döneminde Pakistan’la siyasi ilişkilerin yanı
sıra ekonomik boyutun da öne çıkartılmaya çalışıldığı görülmektedir. Başbakan
Demirel’in Ekim 1992’deki Pakistan ziyaretinde en çok gözetilen ulus kaydı
çerçevesinde her iki ülkede açılacak otoyol, liman, demiryolu, haberleşme
ve diğer satın alma projelerinde ihalelere giriş kolaylığı sağlanacaktı. Ayrıca
baraj ve hidroelektrik santrali inşasında yardımlaşmak üzere bir komite kurulması
kararlaştırılmıştır.93 Nitekim 1993 yılında Pakistan’da 165 km’lik İndus
otoyolu ihalesini bir Türk firması kazanmış ve 600 milyon dolarlık bu projenin
maliyetinin yüzde 40’ını Türk Eximbank üstlenmiştir.94
Ayrıca Başbakan Demirel ve Başbakan Navaz Şerif bazı uluslararası sorunlarda
ortak tavır takınılması konusunda anlaşmışlardır. Bosna’da Müslümanlara
yönelik saldırıların acilen durdurulması, Keşmir konusunda Pakistan
tezlerinin haklılığı, Kıbrıs’ta Türk toplumunun siyasi eşitliği temelinde çözün
aranması, Kafkaslardaki tüm sorunların barışçıl yönden çözülmesi, Irak’ın
toprak bütünlüğünün korunması ve ECO’nun genişlemesi konularında Ankara
ve İslamabad ortak hareket etme kararı almıştır.95
1990’ların ilk yarısında Türkiye, İran ve Pakistan arasında kurulmuş olan
ECO’nun Kafkasya ve Orta Asya’daki yeni bağımsız devletlere doğru genişletilmesi
gündeme gelmiştir.96 Bununla birlikte 1990’lı yıllarda yaşanan gelişmeler
Ankara, Tahran ve İslamabad’ın Orta Asya’da iş birliğinden çok rekabete
giriştiğini göstermektedir. Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasından sonra
ortaya çıkan altı Müslüman devlet üzerindeki nüfuz mücadelesi Suudi Arabistan,
İran, Türkiye ve Pakistan arasında rekabete dönüşmüştür.97
91 L. Zecchini, “Mian Navaz Şerif’in Tercihleri”, Semih Vaner, der., Yaşadığımız Dünya 1992,
(İstanbul: Metis Yayınları, 1991), s. 105.
92 A. H. Syed, “Pakistan in 1997”, Asian Survey, Vol. 38, No. 2, February 1998, s. 123.
93 “Demirel, İslamabad’da”, Milliyet, 25 Ekim 1992.
94 Zülfikar Doğan, “Eximbank Pakistan İçin Musluğu Açtı”, Milliyet, 7 Nisan 1993.
95 “6 Başlıkta Mutabakat”, Milliyet, 27 Ekim 1992.
96 “ECO Genişliyor”, Milliyet, 26 Ekim 1992.
97 S. Chopra, “Islamic Fundamentalism and Pakistan’s Foreign Policy”, V. Grover ve R. Arora,
der., Political System in Pakistan 4, (New Delhi: Deep & Deep Publications, 1995), s. 256.
S. Çolakoğlu
46
Hatta Afganistan’daki nüfuz mücadelesi İran ve Pakistan arasındaki ilişkileri
oldukça gerginleştirmiştir. İslamabad, Sünni Peştuların oluşturduğu
Taliban’ı desteklerken, Tahran Şii Hazaralara destek vermekteydi. İslamabad
ve Tahran arasındaki bu rekabet Pakistan’ın Sind eyaletinde mezhep çatışmalarına
da yol açmıştır. Pakistan, Afganistan’daki karışıklıklar yüzünden 1990’lı
yıllarda Orta Asya’ya yeterince açılamamıştır.98
1993’te tekrar iktidara gelen Benazir Butto, 1990’dan beri kopuk olan ABD
ile ilişkileri düzeltmeye çalışırken, ABD’de işbaşına gelen Bill Clinton yönetimi
de İslamabad ile ilişkilerin geliştirilmesine önem vermiştir. Bu amaçla Başkan
Clinton 1995 yılında 368 milyon dolarlık askeri yardımın serbest bırakılmasını
sağlamıştır. Ancak ABD’nin desteği Başbakan Butto’yu iktidarda tutmaya yetmemiş
ve Cumhurbaşkanı Legari selefi İshak Han gibi yolsuzluk suçlamasıyla
Butto hükümetini Kasım 1996’da görevden azletmiştir.99
Yine 1993 yılında Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanı olmasıyla başbakanlığa
Tansu Çiller gelmişti. Tarihte ilk defa hem Türkiye’de hem de
Pakistan’da kadın başbakanların aynı anda göreve geldiği 1993’te ikili ilişkilerin
nispeten durgunlaştığı hatta kötüleştiği söylenebilir. Başbakan Benazir Butto,
Aralık 1993’te başbakan olduktan sonra ilk yurtdışı ziyareti olan Türkiye’de
yeterince sıcak karşılanmamıştır. Başbakan Çiller, İstanbul’da Butto’ya eşlik
edemeyeceğini bildirdiği için ziyaretin İstanbul ayağı iptal edilmiştir. Halbuki
1989’daki ilk ziyaretinde Başbakan Özal hem yakın ilgi göstermiş hem de Başbakan
Butto’nun İstanbul ziyaretine bizzat eşlik etmişti.100
Öte yandan Demirel’in başbakanlığı döneminde anlaşmaya varılan otoyol
projesinin Butto’nun Türkiye ziyaretinden hemen sonra 21 Aralık 1993’te iptal
edilmesi, Ankara ile İslamabad arasında diplomatik sürtüşmeye neden olmuştur.
101 Hatta bu iptal siyasi bir tavır olarak nitelendirilip Başbakan Butto’nun
Türkiye ziyaretinde yaşanan olumsuzluklara bağlanmıştır. Ayrıca İslamabad-
Peşaver arasında kuzey-güney doğrultusunda inşa edilecek otoyolun
Orta Asya ülkelerinin karadan Hint Okyanusuna açılması için lojistik destek
sunması planlanmıştır. Orta Asya ülkelerinin güneye açılmasını istemeyen
Rusya’nın bu yüzden otoyol projesinin iptali için Pakistan hükümetine baskı
98 T. Mahmood, “Pakistan ve Orta Asya”, Avrasya Etüdleri, Kış, 1996/97, s. 93.
99 A. Rashid, “Pakistan: Trouble Ahead, Trouble Behind”, Current History, April 1996, s. 163.
100 “Butto’ya İlgi Az”, Milliyet, 7 Aralık 1993.
101 Zülfiar Doğan, “Pakistan’da İptal Edilen İhale Siyasi Krize Dönüştü”, Milliyet, 24 Aralık 1993.
Türkiye’nin Pakistan Politikası: İkili İlişkilerdeki Temel Dinamikler
47
uyguladığı da iddia edilmekteydi.102 Türkiye de iptal edilen 640 milyon dolarlık
otoyol ihalesine misilleme olarak Pakistan’dan pamuk ithalatına kota uygulanmasını
gündemine almıştır.103
Gerilen ilişkilerde yeniden yumuşama 1994’te Bosna Savaşı’nda Türkiye ve
Pakistan başbakanlarının ortak tavır almasıyla başlamıştır. İki kadın başbakan
Çiller ve Butto Bosna-Hersek’e ortak bir ziyaret düzenlemişler ve dünya kamuoyunun
dikkatini bölgedeki katliamlara çekmişlerdir.104 Hem Bosna-Hersek’e
ortak bir ziyaretin yapılması hem de ziyaret sırasında Çiller ve Butto’nun Boşnaklar
için gösterdiği dayanışma Ankara ve İslamabad arasında otoyol ihalesinin
yaşattığı gerilimin giderildiğini göstermiştir. Ayrıca Mart 1995’deki ECO
zirvesi için Pakistan’a giden Cumhurbaşkanı Demirel, örgüt bünyesinde bölgesel
iş birliğinin geliştirilmesi için temaslarda bulunmuştur.105
1990’ların ikinci yarısında her iki ülkedeki iç siyasi çalkantılar dolayısıyla
ikili ilişkilerin nispeten durağanlaştığı görülmektedir. Türkiye’de 28 Şubat 1997
kararları ile ordu ve sivil hükümet arasındaki gerilim tırmanmış ve sonrasında
istikrarsız koalisyonlar devam etmiştir. Yine 1999 Marmara depremi hem
ülke ekonomisini hem de mevcut iktidar partilerini yıpratmıştır. Pakistan’da
ise Şubat 1997’deki seçimleri Pakistan Müslüman Birliği kazanınca Navaz Şerif
tekrar başbakan olmuştur. Şerif, Aralık 1997’de Cumhurbaşkanı Legari’yi
görevinden uzaklaştırmış ve Ekim 1998’de Genelkurmay Başkanı Kehangir
Karamat’ı istifaya zorlamıştır. Muhalefet lideri Benazir Butto tutuklanmış
ancak mahkeme yurtdışına çıkmasına izin vermiştir. Bu dönemde yolsuzluk
iddiaları artmış ve Sind eyaletindeki Sünni-Şii mezhep kavgaları kızışmıştır.
Artan işsizlik, düşük kalkınma gibi kronik iktisadi sorunlar Şerif hükümetinin
yıpranmasını hızlandırmıştır. Son olarak, Şerif’in Genelkurmay Başkanı
Pervez Müşerref’in yerine General Ziyaeddin’i atamak istemesi üzerine ordu,
yolsuzluk ve yetkiyi kötüye kullanma suçlamasıyla 12 Ekim 1999’da darbe yapmıştır.
General Müşerref, derhal olağanüstü hal ilan etmiş ve anayasayı, milli
meclisi, senatoyu ve eyalet meclislerinin faaliyetlerini askıya almıştır. 106
2002’de yapılan anayasal değişiklikle 1997’de kaldırılan cumhurbaşkanının
başbakanı görevden alma ve meclisi feshetme yetkisi yeniden ihdas edilmiştir.
102 Zülfikar Doğan, “Butto Neden Çark Etti?”, Milliyet, 25 Aralık 1995.
103 “Pakistan’a İntikam Kotası Tartışılıyor”, Milliyet, 27 Aralık 1993.
104 Altan Öymen, “Bosna’daki Görev”, Milliyet, 3 Şubat 1994.
105 Taha Akyol, “Pakistan ve Türkiye”, Milliyet, 17 Mart 1995.
106 Z.A. Ansari ve A.R. Moten, “From Crisis to Crisis: Musharraf’s Personal Rule and the 2002
Elections in Pakistan”, The Muslim World, Vol. 93, No. 3-4, s. 373.
S. Çolakoğlu
48
Yine hükümet üzerinde denetim mekanizması oluşturacak ve cumhurbaşkanı,
dört kuvvet komutanı ve sivillerden oluşan Milli Güvenlik Kurulu (MGK)
oluşturulmuştur. Müşerref’in Türkiye’deki uygulamayı örnek alarak kurduğu
MGK, devletin güvenliği ve toprak bütünlüğünü ilgilendiren stratejik konularda
bir danışma mekanizması haline gelmiştir. Nisan 2002’de yapılan referandumla
Müşerref’in cumhurbaşkanlığındaki görev süresi beş yıl daha uzatılmıştır.
107
11 Eylül 2001 Sonrası: İlişkilerde Yeniden Canlanma
11 Eylül 2001 saldırılarından sonra Pakistan günümüze kadar sürecek bir istikrarsızlık
dönemi içerisine girmiştir. NATO’nun Afganistan’a müdahalesi
Taliban’ın tabanını oluşturan Peştunların çoğunlukta olduğu Pakistan’ın sınır
bölgesinin istikrasızlaşmasına yol açmıştır. Bu süreçte Türk-Pak ilişkilerinin
öncelikli gündemi NATO müdahalesi sonrasında Afganistan’ın geleceği olmuştur.
Yine Pakistan’daki doğal afetler, iç çatışmalar ve dış politika sorunlarında
Türkiye, Pakistan’a hem maddi hem de siyasi destek sağlamada öne
çıkan bir ülke olmuştur.
11 Eylül sonrasında Pakistan ve ABD arasındaki güvenlik iş birliği yeniden
başlamıştır. Cumhurbaşkanı Müşerref açısından El-Kaide örgütü ve Taliban
rejimine karşı NATO ile iş birliği yapmak askeri rejimin uluslararası
meşruiyet kazanması açısından önemli bir fırsat olarak değerlendirilmiştir.
ABD, bu süreçte Pakistan’a uygulanan ambargoları büyük ölçüde kaldırmış
ve İslamabad’ın yaptığı iş birliğini ekonomik yardımlarla ödüllendirmiştir.108
Bununla birlikte Pakistan nükleer silah programından dolayı ABD ile bazı
sıkıntılar yaşamaya devam etmiştir. Libya, Kasım 2003’te nükleer tesislerini
uluslararası denetime açmayı teklif ettiğinde, dünya kamuoyu Pakistan nükleer
programının kurucusu Abdül Kadir Han’ın Libya, İran ve Kuzey Kore’ye
nükleer teknoloji ihraç ettiğinden haberdar olmuştur.109 Han’ın Şubat 2004’te
tüm sorumluluğu üzerine alarak Cumhurbaşkanı Müşerref’ten özür dilemesi
de Batılı ülkeleri yeterince tatmin etmemiştir.110
2001 sonrasında Türkiye ve Pakistan arasında hem güvenlik iş birliği hem
de ikili ilişkiler yoğun bir şekilde gelişmeye başlamıştır. Ekim 2001’de Cum-
107 A. Shah, “Pakistan’s ‘Armored’ Democracy”, Journal of Democracy, Vol. 14, No .4, 2003, ss.
26-28.
108 I. Talbot, “Pakistan in 2003”, Asian Survey, Vol. 44, No. 1, January/February 2004, ss. 39-40.
109 Ganguly S., “Pakistan, the Other Rogue Nation”, Current History, April 2004, s. 147.
110 A. Ayres, “Musharraf’s Pakistan: A Nation on the Edge”, Current History, April 2004, s. 151.
Türkiye’nin Pakistan Politikası: İkili İlişkilerdeki Temel Dinamikler
49
hurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Mayıs 2003’de Dışişleri Bakanı Abdullah
Gül, Haziran 2003’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Pakistan’da resmi temaslarda
bulunmuşlardır. Başbakan Erdoğan Haziran 2003’deki Pakistan ziyaretinde
Başbakan Han Cemali ile Kıbrıs ve Keşmir sorunlarında birbirlerinin
tezlerine verilen desteğin devamını kararlaştırmışlardır.111 Pakistan Cumhurbaşkanı
Müşerref, Ocak 2004’deki Türkiye ziyaretinde uluslararası terörle ve
organize suçlarla mücadele, sağlık ve bankacılık sektörlerinde iş birliği anlaşmaları
imzalanmıştır.112
Pakistan’ın 2000’li yıllarda yaşadığı iki büyük doğal afette Türkiye’nin seferberlik
halinde yardıma koşması Pakistan halkında Türk halkına karşı büyük
bir minnettarlık uyandırmıştır.113 Ekim 2005’te ülkenin kuzeyindeki Muzafferabad
şehrinde meydana gelen depremde Türkiye, bölgeye kurtarma ekipleri,
sağlık ve gıda malzemeleri göndermiştir.114 Ağustos 2010’da Pencap eyaletinde
meydana gelen ve Pakistan’ın tarım altyapısını neredeyse tamamen çökerten
sel felaketinden sonra da Türk kamu ve özel yardım kuruluşları büyük bir yardım
seferberliğine girişmişlerdir.115
Taliban’ın 2005 sonrasında giderek artan etkinliği karşısında terörle mücadele
konusunda derin bir anlaşmazlık içine düşen Pakistan ve Afganistan
liderlerini Türkiye 29 Nisan 2007 tarihinde Ankara’da bir araya getirmiştir.
Cumhurbaşkanı Sezer’in ev sahipliğinde Afganistan Cumhurbaşkanı Hamit
Karzai ve Pakistan Cumhurbaşkanı Müşerref’in katıldığı görüşmenin sonunda
üç ülke arasındaki iş birliğini geliştirmeye yönelik Ankara Bildirisi yayınlanmıştır.
Ankara Bildirisinde, Afganistan ve Pakistan’ın ikili ilişkilerinin, iyi
komşuluk, toprak bütünlüğüne saygı ve birbirlerinin iç işlerine karışmama
temelinde güçlendirilmesi hususu vurgulanmıştır.116
111 Erkin Ekrem, “Güney Asya Açılımı: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ziyareti”, 17 Şubat
2010, llah-gulun-ziyareti.aspx>, (Erişim Tarihi 17 Nisan 2010).
112 “Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref Onuruna Verdikleri Akşam Yemeği”, Türkiye
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, 19 Ocak 2004. http://www.tccb.gov.tr/ahmet-necdet-sezerkonusmalari/
495/56680/pakistan-cumhurbaskani-pervez-muserref-onuruna-verdikleriaksam-
yemegi.html (Erişim Tarihi 21.08.2012).
113 Harun Çelik, Uzaktaki Yakın Ülke: Pakistan, (İstanbul: Düşün Yayıncılık, 2008), ss. 486-491.
114 “No: 158 - 18 Ekim 2005, Pakistan´da 8 Ekim 2005 Günü Meydana Gelen Deprem Felaketinin
Ardından Yapılan Yardımlar hk.”, T.C. Dışişleri Bakanlığı, http://www.mfa.gov.tr/no_158-
--18-ekim-2005_-pakistan_da-8-ekim-2005-gunu-meydana-gelen-deprem-felaketininardindan-
yapilan-yardimlar-hk_.tr.mfa (Erişim Tarihi: 25.08.2012).
115 Seda Şimşek, “Pakistan Dönüşü Çok Önemli Tavsiye”, Bugün, 6 Eylül 2010.
116 “Karzai ve Müşerref’ten Bildiri”, BBC Turkish, 30 Nisan 2007, europe/story/2007/04/070430_turkey_pakistan_afghan.shtml>, (Erişim Tarihi: 30.08.2012).
S. Çolakoğlu
50
Bu üçlü iş birliği süreci sonraki yıllarda da devam ettirilmiştir. İkinci üçlü
zirvenin yapıldığı 5 Aralık 2008 tarihinde ise iki cumhurbaşkanı değişmişti.
Türkiye’de görev süresi dolan Ahmet Necdet Sezer’in yerine sancılı bir süreç ve
genel seçimlerden sonra Ağustos 2007’de toplanan yeni meclis Abdullah Gül’ü
seçmişti. Pakistan’da ise cumhurbaşkanlığı değişim süreci çok daha sıkıntılı
hatta kanlı geçmiştir. Cumhurbaşkanı Müşerref’e dönük muhalefetin gittikçe
arttığı bir ortamda etnik ve dini kökenli şiddet olayları iyice artmıştı. Baskılardan
bunalan Müşerref, Şubat 2008’de yapılacak genel seçimlere yurtdışında
bulunan Benazir Butto’nun katılmasına izin vermiştir. Butto’nun seçim gezisi
sırasında Aralık 2007’de suikaste kurban gitmesi Pakistan’daki istikrarsızlığı
iyice artırmış, 18 Ağustos 2008’de cumhurbaşkanlığından istifa etmek zorunda
kalan Müşerref’in yerine Butto’nun eşi Asıf Ali Zerdari gelmiştir.117
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Afganistan Cumhurbaşkanı Karzai ve Pakistan
Cumhurbaşkanı Asif Ali Zardari’nin katılımıyla 5 Aralık 2008 tarihinde
İstanbul’da gerçekleştirilen İkinci Üçlü Zirve’de üçlü iş birliğinin geliştirilmesinin
yolları üzerinde durulmuştur. 24 Aralık 2010 tarihinde İstanbul’da yapılan
Üçlü Zirve’de Pakistan ve Türkiye arasındaki demiryolu ağının zaman
içerisinde Afganistan’a da ulaştırılması, iletişim, havayolu, ticaret ve enerji
bağlantılarının daha da güçlendirilmesi kararlaştırılmıştır.118 Türkiye-Afganistan-
Pakistan 6. Üçlü Zirvesi ise yine aynı cumhurbaşkanlarının katılımıyla 31
Ekim 2011’de İstanbul’da yapılmıştır.119 Üçlü zirvelerde terörizmle iş birliğinin
yanı sıra, üç ülke arasındaki siyasi, ekonomik ve kültürel yakınlaşmanın artırılması
yönünde girişimler başlatılmıştır.
Pakistan Dışişleri Bakanı Şah Mahmud Kureyşi ile Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu Ağustos 2009 tarihinde yaptığı görüşmede, 2002 yılından beri
toplanmayan Karma Ekonomik Komisyonun toplanması, ulaştırma alanında
iş birliği, İslamabad-Tahran-İstanbul demiryolu projesi, THY seferlerinin artması,
Pakistan’a vaat edilen 100 milyon dolarlık yardım paketi için TİKA’nın
İslamabad’a bir ofis açması, Afganistan ve bölgesel konular ele alınmıştır. İsla-
117 Muhammad Riaz Raza ve Muhammad Wasim Akbar, “Image of President Asif Ali Zardari as
Portrayed by Daily Dawn and News: A Discourse Analysis of Editorials”, Mass Communication
and Journalism, Vol. 2, No. 4, 2012, s. 1.
118 “İstanbul’da Türkiye-Afganistan-Pakistan Üçlü Zirve Toplantısı”, Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanlığı, 24 Aralık 2010. http://www.tccb.gov.tr/haberler/170/78467/istanbuldaturkiyeafganistanpakistan-
uclu-zirve-toplantisi.html, (Erişim Tarihi: 15 Eylül 2012).
119 “Türkiye-Afganistan-Pakistan 6. Üçlü Zirvesi”, Akşam, 1 Kasım 2011.
Türkiye’nin Pakistan Politikası: İkili İlişkilerdeki Temel Dinamikler
51
mabad-İstanbul arasındaki ilk doğrudan tren seferi 14 Ağustos 2009 tarihinde
yapılmıştır.120
Başbakan Erdoğan 24 Ekim 2009 tarihindeki Pakistan ziyaretinde Başbakan
Yusuf Rıza Gilani ile işadamlarına uygulanan vizenin kaldırılması ve
Pakistan’a ait F-16 savaş uçaklarının modernizasyonunun TAİ’de gerçekleştirilmesi
ve Orta Asya ile ilişkilerin geliştirilmesi için özellikle Türkiye’nin
Pakistan’a yardımcı olması konusunda anlaşmıştır. Başbakan Erdoğan ayrıca
1 Kasım 2009 itibarıyla Türkiye’nin Afganistan’daki ISAF komutasını üstlenmesi
dolayısıyla lojistik ve barış gücü düzeyinde Afganistan’a desteğin sürdürüleceğini
açıklamıştır.121
Cumhurbaşkanı Gül’ün Nisan 2010’da İslamabad’ta Cumhurbaşkanı
Zerdari’yle görüşmesinde Türkiye’nin 2010-2012 döneminde Asya’da İşbirliği
ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı (CICA) Dönem Başkanlığı’nda bölgeyi
daha yakından takip etmesi kararlaştırılmıştır.122 Ankara yine Pakistan’da
insansız hava araçları (İHA) ile gerçekleştirdiği saldırılar yüzünden NATO ile
sorun yaşayan İslamabad’ın ilişkilerinin normalleşmesi için gayret göstermiştir.
Yine Başbakan Erdoğan, üç yıl aradan sonra Mayıs 2012’de tekrar Pakistan’ı
ziyaret etmiş ve Pakistan meclisine hitaben bir konuşma yapmıştır.123
2000’li yıllarda Pakistan iç siyasi krizlerle boğuşmaya devam ederken Türkiye
hem iç siyasi istikrarını sağlamış hem de düzenli ekonomik büyümesiyle
dünyanın en büyük ilk yirmi ekonomisi içindeki yerini almıştır. Ekonomik
açıdan ölçek büyüten Ankara’nın dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında yer
alan Hindistan’ı daha fazla ihmal etmesi düşünülemezdi. Dolayısıyla Türkiye,
Pakistan’ı ihmal etmeksizin kendisi gibi G20 üyesi Hindistan’la anlamlı bir ortaklık
ilişkisi geliştirmeye başlamıştır.124 Bunca yıldır gerçekleşen tüm dostluk
söylemlerine rağmen Türkiye’nin Pakistan ile ekonomik ve ticari ilişkilerinin
son derece yetersiz kaldığı görülmektedir (Bkz. Tablo-1).
120 “Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Pakistan Dışişleri Bakanı ile Bir Araya Geldi”, Cihan Haber
Ajansı, 26 Ağustos 2009.
121 “Gilani’yle İmam-Hatip Modelini Konuştular”, Sabah, 25 Ekim 2009.
122 “Abdullah Gül: Türkiye Pakistan Dayanışması Sürecek”, BBC Türkçe, 1 Nisan 2010, www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2010/04/100401_pakistan_turkey.shtml>, (Erişim Tarihi: 01
Nisan 2012).
123 “Turkish PM to Address Pak Parliament on May 21”, South Asian Media Net, 19 May 2012,
, (Erişim Tarihi
22.08.2012).
124 Mehmet Ozkan, “Can the Rise of New Turkey Lead to a New Era in India-Turkey Relations?”,
IDSA Issue Brief, September 20, 2010, ss. 6-10.
S. Çolakoğlu
52
Tablo 1. Türkiye’nin Pakistan ve Hindistan ile Ticareti
Pakistan (milyon dolar) Hindistan (milyon dolar)
İhracat İthalat Toplam İhracat İthalat Toplam
1990 48 84 132 62 78 140
2000 53 82 135 56 449 505
2012 276 555 831 792 5.844 6.636
Kaynak: T.C. Ekonomi Bakanlığı.
Türkiye’nin Pakistan’la ticaret hacmi 1990’da 132 milyon dolarken, 2000
yılında neredeyse sabit kalmış ve 135 milyon dolar olmuştur. Türkiye’nin
tüm dünyayla ticaret hacminin patladığı 2012 yılında ise Pakistan’la ticaret
ancak 831 milyon dolara ulaşmıştır. Bu rakamlar Pakistan’ın geniş coğrafya
ve yüzölçümüne rağmen ekonomik potansiyelinin sınırlı olduğunu göstermektedir.
Türk-Hint ticari ilişkilerinin ise hacmi oldukça genişlemiş ve Hindistan
Türkiye’nin en büyük ekonomik ortakları arasına girmeye başlamıştır.
Türkiye’nin 1990’da neredeyse Pakistan’la yakın olan Hindistan’la toplam ticaret
hacmi 2000 yılında 505 milyon dolara çıkarak arayı açmıştır. 2012 yılında
ulaşılan 6,6 milyar dolarlık ticaret hacmi ikili ekonomik iş birliğinin yüksek
potansiyelini yansıtmaktadır. Sadece bu rakamlara bakarak bile Ankara-Yeni
Delhi ilişkilerinin en azından ekonomik anlamda katlanarak gelişeceği söylenebilir.
Yani 2000’li yıllarda Türkiye için Pakistan siyasi dost olarak kalmaya
devam ederken, Hindistan ekonomik ortak haline gelmiştir.
Sonuç
1947’de Pakistan’ın bağımsızlığını kazanmasından hemen sonra ikili ilişkilerin
çabucak kurulup gelişmesinde iki ülke halkları arasında tarihten gelen dini-
kültürel bağların etkisinin büyük olduğu görülmektedir. Bununla birlikte
1950’li yıllar boyunca ikili ilişkilerin gelişmesinde güvenlik politikaları itici bir
rol oynamıştır. Her ikisi de Sovyetler Birliği’nin liderliğindeki Sosyalist bloktan
tehdit algılayan Türkiye ve Pakistan, ABD’nin öncülüğündeki Batı bloku
ile iş birliğine gitmiştir. Türkiye ve Pakistan komünizmin etkisinin Ortadoğu
ve Güney Asya’da yayılmasına karşı iş birliği yapmışlardır. Bağdat Paktı kısa
ömürlü olsa da bu politikanın kurumsal altyapısını sağlamıştır.
1960’ların başında Batı bloğunun güvenlik politikaları çerçevesinde hareket
eden Türkiye ve Pakistan, 1960’ların ortalarından itibaren RCD çerçevesinde
daha bağımsız ikili ilişkiler kurmaya başlamışlardır. 1964 Johnson MekTürkiye’nin
Pakistan Politikası: İkili İlişkilerdeki Temel Dinamikler
53
tubu ile Türkiye’nin ABD ile ilişkileri bozulurken, Pakistan da 1965 Hindistan
Savaşı’nda ABD’nin kendisini yalnız bıraktığını düşünmüştür. Türkiye, Sosyalist
blok ve Üçüncü Dünya ülkeleriyle ilişkilerini geliştirirken, Pakistan da
özellikle Çin’le yakınlaşmaya başlamıştır.
1970’li yıllar Türkiye ve Pakistan açısından iki uluslararası krize sahne olmuştur.
İlk olarak, 1971 Pakistan-Hindistan Savaşı sonrasında Doğu Pakistan,
Bangladeş adıyla bağımsızlığını kazanmıştır. Ankara bu süreçte diplomatik
ve hatta askeri olarak Pakistan’ı desteklemiş ve Pakistan tanıyana kadar
Bangladeş’in bağımsızlığını tanımamıştır. Kıbrıs sorununda Türkiye, 1974
yılında adaya askeri müdahalede bulunmak zorunda kalmıştır. Kıbrıs askeri
harekatı sırasında Pakistan, Türkiye’ye askeri lojistik ikmal yaptığı gibi uluslararası
alanda Türk tezlerine tam destek veren neredeyse tek ülke olmuştur.
Dolayısıyla 1970’li yıllarda Türkiye ve Pakistan kendi ulusal güvenlikleri açısından
doğrudan birbirlerine destek olmuşlardır.
1980’li yıllarda Türkiye-Pakistan ilişkileri tıpkı 1950’li yıllarda olduğu gibi
Batı ittifakı çerçevesinde güvenlik politikaları açısından önem kazanmıştır.
Bunda iki önemli olay etkili olmuştur. Sovyetler Birliği’nin 1979’da Afganistan’ı
işgali, Varşova Paktı’nın etkisinin Hint Okyanusu’na kadar uzanabilme riskini
ortaya çıkarmıştır. Ayrıca 1979 İran Devrimi ile Tahran’ın geleneksel müttefiki
ABD ile ilişkilerini tamamen koparması, Batılı ülkelerin bölgesel çıkarlarını
tehlikeye sokmuştur. Bu açıdan hem Sovyetler Birliği’nin daha güneye
inmesinin engellenmesi hem de İran’daki Humeyni rejiminin etkilerinin sınırlandırılması
için Türkiye-Pakistan ittifakı çok önemli hale gelmiştir. Üstelik
1977’de darbeyle iktidara gelen Genelkurmay Başkanı Ziya-ül Hak’ın
ardından, 1980’de Türkiye’de darbeyle Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’in
işbaşına gelmesi ve bu askeri yönetimlerin ABD ile çok sıcak ilişkiler kurması,
Türkiye-Pakistan ilişkilerini özellikle 1980’lerin ilk yarısında küresel güvenliğin
merkezine oturtmuştur. Amerikan destekli Türk-Pak güvenlik iş birliği
Sovyetler Birliği’nin Afganistan işgali bitene kadar devam etmiştir.
1990’lı yıllarda ise ikili ilişkilerde bir gevşeme görülmektedir. Bunda yıllar
boyunca tüm yoğun siyasi iş birliğine rağmen ekonomik ortaklığın bir türlü
kurulamamasının payı büyüktür. Ankara ayrıca 1990’lı yıllarda önceliğini daha
çok Balkanlar ve Avrasya coğrafyasında Yugoslavya ve Sovyetler Birliği’nin
dağılması sonrası ortaya çıkan dost ve akraba ülkelere vermiştir. Pakistan ise
Sovyet işgali sonrası Afganistan’ın istikrarının sağlanması politikalarına öncelik
vermiştir.
S. Çolakoğlu
54
2000’li yıllarda Türkiye-Pakistan ilişkilerinin ana gündemini NATO’nun
müdahalesinin ardından Afganistan’ın istikrarı oluşturmuştur. NATO’nun
2001’deki Afganistan müdahalesi Pakistan’ın hassas dini ve etnik yapısını derinden
sarsmıştır. Türkiye bu süreçte Pakistan’ın iç istikrarına da katkı yapmaya
çalışmış ve ayrıca 2007 yılında başlattığı girişimle Afganistan ve Pakistan
arasında arabuluculuk faaliyetlerine başlamıştır. Türkiye 2000’li yıllarda
gelişen ekonomisine paralel olarak Hindistan ile Pakistan’dan daha bağımsız
ilişkiler geliştirmeye başlamıştır. Her ikisi de G20 üyesi olan Türkiye ve Hindistan,
küresel siyasi ve ekonomik konularda ortak gündem belirlemek için
daha sık görüşür olmuşlardır.
Tüm bu süreçte görüldüğü gibi Türkiye’nin Pakistan politikasında dinikültürel
yakınlıktan oluşan ortak kimliğin esas belirleyici unsur olduğu görülmektedir.
Yine küresel ve ulusal güvenlik kaygıları noktasında Ankara ve
İslamabad arasında ağırlığı ve çerçevesi dönemsel olarak değişen bir iş birliği
anlayışı yerleşmiştir. Ancak tüm gayretlere rağmen ikili ilişkilerin ortak
ekonomik çıkarlar üzerine inşa edilemediği görülmektedir. Bu durum siyasi iş
birliğinin güçlü ve kalıcı olmasını engellemektedir.
Özellikle 2000’li yıllarda Türkiye ekonomik açıdan kalkınıp, siyasi açıdan
güçlenirken, Pakistan’ın iç siyasi istikrarı bozulduğu gibi ekonomisi de iflasın
eşiğine gelmiştir. Bu durum ikili ilişkileri eşit bir ortaklık çerçevesinden çıkartıp
Türkiye’yi Pakistan’ın siyaseten bölünmesini ve ekonomik olarak çökmesini
engellemeye çalışan destekçi bir ülke konumuna sokmuştur.
KAYNAKÇA
“6 Başlıkta Mutabakat”, Milliyet, 27 Ekim 1992.
“Abdullah Gül: Türkiye Pakistan Dayanışması Sürecek”, BBC Türkçe, 1 Nisan 2010,
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2010/04/100401_pakistan_turkey.shtml
(Erişim Tarihi: 01 Nisan 2012).
Akyol, Taha, “Pakistan ve Türkiye”, Milliyet, 17 Mart 1995.
Alnar, Zerin, “Korutürk’ün Pakistan Gezisinin Bilançosu”, Milliyet, 25 Kasım 1975.
Amin, Shahid, Pakistan’s Foreign Policy: A Reappraisal, (London: Oxford University
Press, 2000).
Ansari, Z.A. ve Moten, A.R., “From Crisis to Crisis: Musharraf’s Personal Rule and the
2002 Elections in Pakistan”, The Muslim World, Vol. 93, No. 3-4, ss. 373-381.
Armağan, Haldun, “ABD’den Ambargo”, Milliyet, 3 Haziran 1988.
Türkiye’nin Pakistan Politikası: İkili İlişkilerdeki Temel Dinamikler
55
Ayres, A., “Musharraf’s Pakistan: A Nation on the Edge”, Current History, April 2004,
ss.151-157.
Aytül, Turhan, “İngiltere Bağdat Paktında İstenmiyor”, Milliyet, 24 Haziran 1958.
“Bağdat Paktı Gümrük Birliği Kurulacak”, Milliyet, 22 Mayıs 1957.
“Bağdat Paktı Konseyi Dün Karaçi’de Toplandı”, Milliyet, 27 Ocak 1959.
“Bağdat Paktı Memleketleri Radyo İstasyonları Kuruluyor”, Milliyet, 5 Temmuz 1957.
Batur, Nur, “Delhi’den Kıbrıs’a Olumlu Yaklaşım”, Milliyet, 11 Nisan 1986.
Batur, Nur, “Pakistan Başbakanı Cuneco: Kıbrıs’ta yanınızdayız”, Milliyet, 30 Haziran
1986.
“Bayar’ın Seyahati ve Orta Doğu Savunması”, Milliyet, 21 Ocak 1954.
Bilgin, Pınar, “Türkiye’nin Güvenliğinde Batı Yönelimli Dış Politikaların Oynadığı Rolü
Anlamak”, içinde Yelda Demirağ ve Özlen Çelebi, der., Türk Dış Politikası: Son On
Yıl, Ankara, Palme Yayıncılık, 2011, ss. 1-20.
Birand, Mehmet Ali, “Türkiye Ağabey Rolünü Bırakmalı”, Milliyet, 30 Nisan 1970.
Bose, S. Chandra, The Indian Struggle, (London: Asia Publishing House, 1964).
“Butto’dan Bir Dizi Temas”, Milliyet, 26 Mayıs 1989.
“Butto’ya ilgi az”, Milliyet, 7 Aralık 1993.
Chaudhri, M. Ali, The Emergence of Pakistan, (Lahore: University of Punjab, 1988).
Chopra, S., “Islamic Fundamentalism and Pakistan’s Foreign Policy”, içinde V. Grover
ve R. Arora, der., Political System in Pakistan 4, (New Delhi: Deep & Deep Publications,
1995).
Çağıran, Mehmet E., “12 Eylül Askeri Darbesi ve Dış Politika Anlayışı”, içinde Haydar
Çakmak, der., Türk Dış Politikası (1919–2012), (Ankara: Platin Yayınları, 2012).
Çelik, Harun, Uzaktaki Yakın Ülke: Pakistan, (İstanbul: Düşün Yayıncılık, 2008).
Çolakoğlu, Selçuk, “Dış Politika Yapım Sürecinde Din Faktörünün Etkisi: Pakistan Örneği”,
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Sayı. 36, Mart 2007,
ss. 61-84.
Çorabatır, Metin, “Orduya Göre Kaza Değil, Sabotaj”, Milliyet, 20 Ağustos 1988.
“Demirel, İslamabad’da”, Milliyet, 25 Ekim 1992.
“Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Pakistan Dışişleri Bakanı ile Bir Araya Geldi”, Cihan Haber
Ajansı, 26 Ağustos 2009.
Doğan, Zülfikar, “Eximbank Pakistan İçin Musluğu Açtı”, Milliyet, 7 Nisan 1993.
Doğan, Zülfikar, “Pakistan’da İptal Edilen İhale Siyasi Krize Dönüştü”, Milliyet, 24 Aralık
1993.
Doğan, Zülfikar, “Butto Neden Çark Etti?”, Milliyet, 25 Aralık 1995.
“Ecevit Butto’nun Affını İstedi”, Milliyet, 21 Mart 1978.
S. Çolakoğlu
56
“ECO Genişliyor”, Milliyet, 26 Ekim 1992.
Ekrem, Erkin, “Güney Asya Açılımı: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ziyareti”, 17 Şubat
2010, http://www.sde.org.tr/tr/kose-yazilari/193/guney-asya-acilimi-cumhurbaskani-
abdullah-gulun-ziyareti.aspx (Erişim Tarihi 17 Nisan 2010)
Ganguly, S., “Pakistan, the Other Rogue Nation”, Current History, April 2004, ss.147-
150.
Gardezi, H., “The Resurgence of Islam, Islamic Ideology and Encounters with Imperialism”,
içinde H. Gardezi ve J. Rashid, der., Pakistan: The Unstable State, (Lahore:
Vanguard Books Ltd., 1983), ss. 299-311.
“Gilani’yle İmam-Hatip Modelini Konuştular”, Sabah, 25 Ekim 2009.
Gupta, S. K. “Islam as a Factor in Pakistani Foreign Relations”, içinde V. Grover ve R.
Arora, der., Political System in Pakistan 4, (New Delhi: Deep & Deep Publications,
1995), ss. 204-227.
Gürün, Kamuran, Dış İlişkiler ve Türk Politikası: 1939’dan Günümüze, (Ankara: Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1983).
Hussain, M., Pakistan and Changing Regional Scenario, (Lahore: Zaildar Park Ichhra,
1988).
“İnönü Politikadan Ayrılma Konusunda Butto’ya Şimdi Ben Bekliyorum Dedi”, Milliyet,
19 Ekim 1973.
İpekçi, Abdi “Pakistan’ın Uğradığı Saldırı ve Türkiye’nin Tutumu”, Milliyet, 9 Eylül 1965.
“İran ve Pakistan’ın Mal Almasını İstedik”, Milliyet, 4 Ağustos 1967.
İsen, Galip, “Butto’nun Oğluna Sürgünde Kuracağı Hükümete Destek Olamayacağımızı
Bildirdik”, Milliyet, 31 Temmuz 1978.
“İskender Mirza Bugün Ankara’da”, Milliyet, 15 Temmuz 1956.
“İstanbul-Ankara Telefonu Araçsız Yapılabilecek”, Milliyet, 23 Kasım 1962.
“İstanbul’da Türkiye-Afganistan-Pakistan Üçlü Zirve Toplantısı”, Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanlığı, 24 Aralık 2010. http://www.tccb.gov.tr/haberler/170/78467/
istanbulda-turkiyeafganistanpakistan-uclu-zirve-toplantisi.html (İndirilme Tarihi
15 Eylül 2012)
Karacan, Ali Naci, “Başbakan Adnan Menderes’in Milliyet’e Çok Mühim Beyanatı”,
Milliyet, 7 Ağustos 1950.
“Karaçi’de Mühim Kararlar Alınıyor”, Milliyet,16 Mart 1952.
“Karaşi İstanbul Yolu”, Milliyet, 27 Ocak 1957.
“Karzai ve Müşerref’ten Bildiri”, BBC Turkish, 30 Nisan 2007, http://www.bbc.co.uk/
turkish/europe/story/2007/04/070430_turkey_pakistan_afghan.shtml. (İndirilme
Tarihi 30.08.2012)
Kaur, R., Islamic Co-operation and Unity, (New Delhi: Deep & Deep Publications,
1993).
Türkiye’nin Pakistan Politikası: İkili İlişkilerdeki Temel Dinamikler
57
Kheli, S. T., “In Search of an Identity: Islam and Pakistan’s Foreign Policy”, içinde A.
Dawisha, der., Islam in Foreign Policy, (London: Cambridge University Press, 1983),
ss. 68-83.
“Kıskanılan Ortaklık”, Milliyet, 22 Ekim 1987.
“KKTC’ye Pakistan Desteği”, Milliyet, 15 Ağustos 1987.
“Kurtuluş Savaşı’nda Hint Müslümanlarından Gelen Destek”, Popüler Tarih, Kasım
2000, Sayı. 6, ss.4-6.
Lawrence, Z. ve Burke, S. M., Pakistan’s Foreign Policy, (Oxford: Oxford University
Press, 1990).
Mahmood, T., “Pakistan ve Orta Asya”, Avrasya Etüdleri, Kış, 1996/97, ss.79-94.
“Menderes Pakistan’da Tezahüratla Karşılandı”, Milliyet, 19 Mart 1956.
“No:158 - 18 Ekim 2005, Pakistan´da 8 Ekim 2005 Günü Meydana Gelen Deprem
Felaketinin Ardından Yapılan Yardımlar hk.”, T.C. Dışişleri Bakanlığı, http://www.mfa.
gov.tr/no_158---18-ekim-2005_-pakistan_da-8-ekim-2005-gunu-meydana-gelendeprem-
felaketinin-ardindan-yapilan-yardimlar-hk_.tr.mfa (İndirilme Tarihi
25.08.2012)
Oran, Baskın, Türk Dış Politikası I (1919-1980), (İstanbul: İletişim Yayınları, 2011),
ss.29- 31.
“Orta Doğu’da Yeni Bir Pakt”, Milliyet, 23 Ocak 1985.
“Orta Doğu Paktını Geciktiren Sebepler”, Milliyet, 8 Şubat 1954.
Ozkan, Mehmet, “Can the Rise of New Turkey Lead to a New Era in India-Turkey Relations?”,
IDSA Issue Brief, September 20, 2010, ss.1-11.
Öymen, Altan, “Bosna’daki Görev”, Milliyet, 3 Şubat 1994.
“Pakistan’a Cephane Yollayacağız”, Milliyet, 14 Aralık 1971.
“Pakistan’a İntikam Kotası Tartışılıyor”, Milliyet, 27 Aralık 1993.
“Pakistan Başbakanı Kıbrıs’ta Çarpışmak İstediklerini Açıkladı”, Milliyet, 22 Temmuz
1974.
“Pakistan BM’de Kıbrıs Çıkarmasını Savundu”, Milliyet, 9 Ekim 1974.
“Pakistan Bizle Silah Sanayi Kurmak İstiyor”, Milliyet, 29 Mayıs 1975.
“Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref Onuruna Verdikleri Akşam Yemeği”,
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, 19 Ocak 2004. http://www.tccb.gov.tr/
ahmet-necdet-sezer-konusmalari/495/56680/pakistan-cumhurbaskani-pervezmuserref-
onuruna-verdikleri-aksam-yemegi.html (21.08.2012)
“Pakistan’da Selden 5000 Kişi Öldü”, Milliyet, 13 Ekim 1955.
“Pakistan Devlet Başkanı Bugün Ankara’da”, Milliyet, 29 Ağustos 1983.
“Pakistan Devlet Başkanı Gürsel’e Mesaj Yolladı”, Milliyet, 17 Eylül 1984.
S. Çolakoğlu
58
“Pakistan Enformasyon Bakanı “Ermeni İddiaları Sahte Ve Asılsızdır”, Milliyet, 15
Ağustos 1983.
“Pakistan’ı Durdurun”, Milliyet, 22 Kasım 1985.
“Pakistan’ın Nesi Varsa Sizindir”, Milliyet, 3 Kasım 1977.
“Pakistan İle Dostluk Andlaşması İmzaladık,” Milliyet, 27 Temmuz 1951.
“Pakistan İle Ticaretimizin İnkişafı Bekleniyor”, Milliyet, 17 Haziran 1954.
“Pakistan Maliye Bakanı Bir Basın Toplantısı Yaptı”, Milliyet, 3 Eylül 1950.
“Pakistan Ordusunu Türkiye Emrine Verdi”, Milliyet, 28 Kasım 1967.
“Pakistan Orta Doğu Paktına Davet Edildi”, Milliyet, 3 Nisan 1955.
“Pakistan Seçimleri ve Türkiye”, Milliyet, 17 Kasım 1988.
“Pakistan Sefiri Ekselans Mian Beşhir’in Beyanatı”, Milliyet, 9 Aralık 1950.
“Pakistan Ve Seylan Gazetelerinde Basın Rejimimiz Aleyhinde”, Milliyet, 22 Şubat 1960.
“Pakistan Yardıma İtiraz Etti”, Milliyet, 3 Mart 1963.
Quaid-i Azam Mohammad Ali Jinnah: Speeches and Statements 1947-1948, (Lahore:
Research Society of Pakistan, 198).
Quarishi, S. Al-Din ve Burke, S. M., The British Raj in India: A Historical Review, (Oxford:
Oxford University Press, 1995).
Rashid, A., “Pakistan: Trouble Ahead, Trouble Behind”, Current History, April 1996, ss.
158-164.
Raza, Muhammad Riaz ve Akbar, Muhammad Wasim, “Image of President Asif Ali
Zardari as Portrayed by Daily Dawn and News: A Discourse Analysis of Editorials”,
Mass Communication and Journalism, Vol. 2, No. 4, 2012, ss.1-6.
“RCD, 14 Ortak Tesis Kuracak”, Milliyet,18 Haziran 1969.
“RCD Ülkelerinin Demir Yollarını Türkiye Yapacak”, Milliyet, 27 Aralık 1968.
Rizvi, H. A., Pakistan and the Geostrategic Environment, (London: St. Martin’s Press,
1993).
“Rusya Hükümetimize Yeni Bir Nota Verdi”, Milliyet, 21 Mart 1954.
Sattar, Abdul, Pakistan’s Foreign Policy 1947-2005, (Karachi: Oxford University Press,
2007).
Shah , A., “Pakistan’s ‘Armored’ Democracy”, Journal of Democracy, Vol. 14, No. 4, October
2003, ss.26-40.
Small, Andrew, “China’s Caution on Afganistan-Pakistan”, The Washington Quarterly,
Vol. 33, No. 3, July 2010, ss.81-97.
Syed, A. H., “Pakistan in 1997”, Asian Survey, Vol. 38, No. 2, February 1998, ss.116-125.
Şimşek, Seda, “Pakistan Dönüşü Çok Önemli Tavsiye”, Bugün, 6 Eylül 2010.
Türkiye’nin Pakistan Politikası: İkili İlişkilerdeki Temel Dinamikler
59
Talbot, I., “Pakistan in 2003”, Asian Survey, Vol. 44, No. 1, January/February 2004, ss.
36-42.
“Turkish PM to Address Pak Parliament on May 21”, South Asian Media Net, 19 May
2012, http://southasianmedia.net/Test21/DetailPage.aspx?StoryID=68763. (Erişim
Tarihi 22.08.2012).
“Türkiye-Afganistan-Pakistan 6. Üçlü Zirvesi”, Akşam, 1 Kasım 2011.
“Türk-Afgan Resmi Tebliği Yayınlandı”, Milliyet, 15 Temmuz 1955.
“Türkiye ile Pakistan PVD’nin Geleceği Konusunda Görüşmeyi Kararlaştırdı”, Milliyet,
2 Ekim 1979.
“Türkiye, İran, Pakistan Arasında Pasaport Kalkıyor”, Milliyet, 3 Şubat 1966.
“Türkiye, İran ve Pakistan Hava Projesine ABD 1 Milyon Dolar Veriyor”, Milliyet, 28
Ocak 1962.
“Türkiye’nin Hindistan’a Tank Satması Pakistan’ı Kızdırdı”, Milliyet, 22 Kasım 1968.
“Türkiye Orta Doğu Müdafa Paktı”, Milliyet, 5 Ocak 1953.
“Türkiye Pakistan Andlaşması, Siyasi İcmal”, Milliyet, 17 Şubat 1954.
“Türkiye, Pakistan’la Atom Bombası Denemesi Konusunda Anlaştı”, Milliyet, 22 Mayıs
1981.
“Türkiye, Pakistan ve İran Arasında Vize Kaldırıldı”, Milliyet, 18 Ekim 1964.
“Türkiye Pencap Felaketine Yardım Ediyor”, Milliyet, 28 Mart 1951.
“Türk Pakistan Dostluk Andlaşması İmzalandı”, Milliyet, 20 Şubat 1954.
“Türk-Pakistan”, Milliyet, 21 Kasım 1975.
“Türk-Pakistan Ortak Tatbikatı SSCB’yi Kızdırdı”, Milliyet, 15 Ağustos 1987.
“Üçlü Zirve Toplantısı Sona Erdi”, Milliyet, 22 Temmuz 1964.
Ünlü, Tuba, “Kıbrıs Sorunu ve 1974 Müdahalesi”, içinde Haydar Çakmak, der., Türk Dış
Politikası (1919-2012), (Ankara: Platin Yayınları, 2012), ss. 681-689.
“Yahya Han İstanbul’u dolaşıyor”, Milliyet, 6 Mayıs 1970.
Yalçın, Nilüfer, “RCD Serbest Bölgesi 10 Yılda Gerçekleşecek”, Milliyet, 23 Nisan 1976.
Yalman, Ahmet Emin, “150 Milyonluk Bir Blok”, Milliyet, 16 Ekim 1964.
“Yeni Kurul Başkanı”, Milliyet, 20 Eylül 1962.
Zecchini, L., “Mian Navaz Ţerif’in Tercihleri”, içinde Semih Vaner, der., Yaşadığımız
Dünya 1992, (İstanbul: Metis Yayınları, 1991), ss.104-108.
“Ziya-ül Hak: KTFD’nin Bağımsızlığını Tanıyacak İlk Ülke Pakistan’dır”, Milliyet, 29
Ağustos 1983.
S. Çolakoğlu
60
Yazarın Kısa Özgeçmişi / Biography of the Author
Dr. Çolakoğlu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler
bölümünden mezun oldu. Yüksek Lisansını Orta Doğu Teknik Üniversitesi
(ODTÜ) Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamladı. Doktora derecesini
2003 yılında Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden aldı.
1999-2001 yılları arasında Güney Kore’nin Başkenti Seul’de bulunan Hankuk
Yabancı Araştırmalar Üniversitesi (HUFS) Türkoloji Bölümü’nde öğretim görevlisi
olarak çalıştı. 2008 yılında uluslararası ilişkiler doçenti oldu. Adnan
Menderes Üniversitesi (ADÜ) Nazilli İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası
İlişkiler Bölüm Başkanı (2008-2012) ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü
(2011-2012) olarak görev yaptı. 2013 yılında Profesör ünvanı aldı. Halen
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi (YBÜ) Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler
Bölümü öğretim üyesidir. Ayrıca Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar
Merkezi’nde (SAM) danışmanlık yapmaktadır. Dr. Çolakoğlu, Uluslararası
Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Bilim Kurulu ve Uluslararası İlişkiler
Konseyi Derneği (UİK) üyesidir.
Dr. Colakoglu received his BA from the Department of International Relations
at Ankara University, obtained his MA from the Department of International
Relations at Middle East Technical University (METU) in Ankara,
and completed his PhD in the Department of International Relations at Ankara
University in 2003. He worked as a visiting professor in the Department
of Turkish Studies at Hankuk University of Foreign Studies (HUFS) in Seoul,
South Korea (1999-2001). He became an associate professor of international
relations in 2008. He served as the chair of the Department of International
Relations (2008-2012) and the Director of Graduate School of Social Sciences
(2011-2012) at Adnan Menderes University (ADU) in Nazilli, Aydın. He has
become a professor of international relations in 2013. While currently working
as a professor in the Department of International Relations at Yıldırım Beyazıt
University (YBU) in Ankara, he is also an advisor for the Center for Strategic
Research (SAM) of the Ministry of Foreign Affairs of Turkey. Dr. Colakoglu is a
member of the Scientific Board of the International Strategic Research Organization
(USAK) and a member of the Turkish Council of International Relations
(UIK).